30 Ocak 2008 Çarşamba

Üstünlük ve Şeref Allah’a İtaattadır!

 

Efendi Hazretlerinden

hikmet damlaları

 

 

Üstünlük ve Şeref  Allah'a İtaattadır!

 

 

Şimdi şeref nerededir? Şeref, elbette Islâm'dadır, Acem olsun, Arap olsun, Türk olsun, Kürt olsun, siyah olsun, beyaz olsun… Kim olursan ol. Kim daha ziyade takva ehli ise, şerefli ve üstün olan odur.

Üstünlük ve şeref, makam sahibi bir zatın oğlu veya kızı olmakla elde edilmez. Yine zengin bir adamın karısı olmakla da kazanılmaz. Şerefi rütbe, makam ve riyasette de hiç aramayın. Malda, mülkte, güzellikte de aramayın.
Şeref ve üstünlüğü nerede arayacağımızı bize anlatan şu olaya kulak verelim:
Bir rivayete göre; Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem zamanıdır… Bir gün, siyahî bir köle satılığa çıkarılır. Satılığa çıkarılan köle, kendisinin yeni efendisinden şöyle bir ricada bulunur:
"Beni alan kimse beş vakit namazımı Resûlullah'ın arkasında kılmaktan beni alıkoymasın."
Kölenin bu ricasını kabul eden biri onu satın alır. Köle artık bütün namazlarını Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in arkasında kılmaktadır. Gün olur, bir namazda Efendimiz kölenin hazır bulunmadığını fark eder. Kölenin sahibine durumu sorar:
"Kölen nerede?"
"Hastalandı."
Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ashabı ile birlikte köleyi ziyaret ederler. Bu ziyaretten birkaç gün sonra köle vefat eder. Vefat haberi Efendimize ulaşınca, kölenin vefat ettiği yere giderler. Köleyi kendi elleri ile yıkar, kefenler, namazını kıldırır ve defneder. Bu durumu gören ensâr ve muhacirînden bazıları:
"Bu bir köleydi. Peygamber Efendimiz ona ne kadar çok önem verdi" diyerek hayretlerini ifade ederler. Işte o sırad a şu âyeti kerîme nâzil olur:
"Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbiriniz ile tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır." (Hucurât, 13)
Şimdi şeref nerededir? Şeref, elbette Islâm'dadır, Acem olsun, Arap olsun, Türk olsun, Kürt olsun, siyah olsun, beyaz olsun… Kim olursan ol. Kim daha ziyade takva ehli ise, o, Allah katında en kerimdir, en şereflidir.
Evliyaullahtan bir zat, çöplükte temiz bir bez parçası görür. Onu almak için çöplüğe doğru yöneldiğinde, aynı anda bir köpek de aynı çöplükte bir kemik parçası görmüştür. Ikisi birden çöplüğe doğru hareket ederler, niyetleri farklı; ama hedefleri aynı çöplüktür. Köpek, Allah dostunun, kendi kemiğini alacağını sanarak ona hırlamaya başlar. Allah dostu, köpeğe dönerek şöyle der:
"Ey köpek! Çok iftiharlanma. Bizim birbirimize karşı hiçbir üstünlüğümüz yok. Ne senin iyi olduğun belli, ne de benim. Yarın âhirette imtihanı kazanıp sıratı geçebilirsem, ben senden üstünüm. Çünkü sen orada toprak olacaksın, ben ise, Rabbimin nimetlerine kavuşacak ve cennete gireceğim. Fakat imtihanı veremez, sırattan cehenneme düşersem, o zaman sen benden üstün olacaksın. Çünkü senin toprak olman, benim cehenneme girmemden daha hayırlıdır."
Kureyş'ten bir topluluk, bir gün Allah'ın Resûlü'ne uğradılar. O sırada Resûlullah'ın yanında Süheyb, Ammar, Bilâl, Selman ve Habbab Radıyallahu Anhüm gibi fakir ve zayıf mü'minler bulunuyordu. Mekke'nin ileri gelen müşrikleri Hz. Muhammed'i bu fakir, garip ve zayıf mü'minlerle görünce:
"Ya Muhammed! Kavminin ulularını ve şereflilerini bıraktın da bunlarla mı oturup kalkıyorsun? Bizi senden bunlar uzaklaştırıyorlar. Bunları yanından kovarsan, biz de seninle oturur ve seni dinleriz." dediler.
Müşriklerin bu teklifine karşı Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"Mü'minleri yanımdan kovamam." buyurur. Müşrikler:
"Öyleyse biz geldiğimizde onlar meclisten kalksınlar. Arabistan'ın çeşitli yerlerinden gelen insanların, bizi o kölelerle görmesinden hayâ ederiz. Biz senin yanında bulunurken onlar yanımızdan uzak olsunlar, biz kalkıp ayrıldığımızda dilersen onları yanına tekrar oturt." teklifinde bulundular.
Peygamber Efendimiz müşriklerin bu teklifini kabul eder gibi olmuştu. Hemen âyeti kerîme olaya müdahale etti:
"Rablerinin rızasını isteyerek sabah akşam O'na yalvaranları kovma! Onların hesabından sana bir sorumluluk; senin hesabından da onlara herhangi bir sorumluluk yoktur ki, onları kovup da zalimlerden olasın!" (En'am, 52)

Allah
vaadinden caymaz
"Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hâkim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hâkim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (Islâm'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaad etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler, hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır." (Nur, 55)
"Allah vaadetti" de ve orada dur; zira Mevlâ Teâlâ buyuruyor ki:
"Muhakkak Allah vaadinden caymaz."
Yukarıda zikrettiğimiz âyeti kerîme senelerden beri sayısızca defa okunmuştur. Lakin şimdi verdiğimiz mânasına hiç rastlamadık; bu mânası hiç düşünülmedi. Üstadımız buyurdu ki:
"Bir âyeti celîlenin mânasını çözmek kadar tatlı bir şey yoktur."
Bu büyük lezzetten, tattan kendinizi mahrum etmeyin. Hele o analar, babalar yok mu, tefsir okuyan çocuklarının ne kadar güzel bir şeyle meşgul olduklarını anlamıyorlar. Bazı ana babaların şöyle dediklerini üzüntü ile öğreniyoruz:
"Âyetlerin mânalarını bilecekler de ne olacak?" Yazık, hem de çok yazık… Babalar, analar geri kaldılar; onlardan dünyaya gelenlerse daha ileri gittiler. Birçok defa rastladık: Gençler, çocuklar meseleyi kavramış; fakat analar babalar kavrayamamışlar. Mevzuumuza dönelim. Mevlâ Teâlâ vaadetti. Kime? Iman edip sâlih amel işleyenlere… Amel imana bağlıdır. Iman kuvvetliyse amel de kuvvetlidir. Iman zayıfsa, amel de zayıftır. Mevlâ Teâlâ bu âyeti kerîmesinde şöyle buyurmuş oluyor:
"Ey kullarım! Sizler bana iki şeyi, iman ve sâlih ameli temin edin; bunun karşılığında ben de size üç şeyi temin edeceğim:"
1Sizleri yeryüzünde halife, hükümran kılacağım.
2Islâm'ı kuvvetlendirip, icra imkânı vereceğim.
3Iç ve dış korkulardan size emniyet vereceğim.
Değerli kardeşlerim, bunlar sizin bizim yapacağımız işler değil; bunlar Mevlâ Teâlâ'nın yapacağı işlerdir. Hükmü veren O, biz karışamayız. Biz ancak başta açıkladığımız iki şartı yerine getirmeye bakalım.
Toplumumuza şöyle bir baktığımızda ilk iki şartın yani iman ve sâlih amel şartlarının olduğunu görürüz. Bu iki şartın olmasına rağmen, Mevlâ Teâlâ'nın üç vaadi hâlâ tam olarak yerine gelmemiştir. Neden? Nedenini anlamak için, Kur'anı Kerîm'e müracaat edeceğiz. Bu sûrenin âyetlerinde geçen iman ve ameli sâlihin, bir başka sûrenin âyetlerinde nasıl olması gerektiği bildirilmektedir. Dinleyelim bakalım, ne buyuruyor Rabbimiz:
"Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?
Allah'a ve Resûlü'ne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır." (Saf, 1011)
Âyeti celîlede Mevlâ Teâlâ:
"Ey iman edenler!" diye hitap ettikten sonra "Iman ediniz" diye emir buyuruyor. Bundan kasıt şudur:
"Ey sûreta iman edenler! Hakikî iman ediniz!" Sûreta olan iman, büyük davaları kaldıramaz. Bu sebepten Mevla Teâlâ'nın sûrei Nur'daki üç vaadinin tahakkuku, iman ve ameli sâlihin hakikate erişmesine bağlıdır. Dolayısıyla âyeti celîle, şu mânayı ifade eder:
"Allah sizden hakikaten iman edip, hakikaten ameli sâlih işleyenlere vaadetti."
Yaşadığımız zaman, hiç şüphesiz çetin ve zorlu bir zamandır. Dinî faaliyet alanları kısıtlı olup, dinî müesseselerin önünde büyük meseleler vardır. Islâm dini çok büyük dindir. Bu dinin büyüklüğü ölçüsünde büyük âlimler lâzımdır.
Büyük âlimler nasıl olur? Büyük âlimler, kenarlarda, köşelerde olmaz. Âlim olmak, muntazam bir tahsil devresi ister.
Diğer ilimler okunurken, Islâm ilmi gereği gibi alınamıyor, ondan yoksun kalınıyor. Olmaz! Olamaz azizim! Bu din ufacık bir engel kabul etmez. 17 sene başka ilimler okuyacaksınız sonra da, din hocası olacaksınız, nerede?...
Boğaz Köprüsü'nü bir marangoz yapabilir miydi? Hayır! Onu, bu işlerden anlayan mühendisler yaptılar. Islâmî ilimler de bir köprü gibidir. O kadar muazzam bir köprüdür ki, kâinat oradan geçecektir. Bunu hiç küçük hocalar becerebilir mi? Büyük âlimler yetiştirebilmek için büyük imkânlar lâzımdır.
Istanbul'da Usuli Fıkıh kitabını okutabilecek birkaç hoca zor bulunur. Bu ve benzer kıymetli kitapları yazan aslanlar, âhirete intikal ettiler. Yazmış oldukları eserler de yavaş yavaş unutuluyor. Nitekim Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz şöyle buyuruyor:
"Allah Teâlâ kullarından ilmi çekip almaz; lâkin âlimlerin canını almakla ilmi alır. Bir tek âlim kalmayıncaya kadar âlimleri çekince, insanlar kendilerine birtakım câhil reisler edinirler. Bütün müşkül meseleler o câhil kimselere sorulur; onlar da bilgisizce fetva verirler. Böylece hem kendileri saparlar, hem de başkalarını saptırırlar."
Denizlerin suyu çekilse, balıklar ortada kalır, onları yemek için kargalar toplaşırlar.
Mevlâ Teâlâ, iman edip ameli sâlih işleyenleri dünyada halife kılacağını vaadetmiştir. O'nun vaadi haktır, muhakkak yerine gelecektir. 

 



--
HAK GELDİ BATIL ZAİL OLDU

23 Ocak 2008 Çarşamba

bir şehit daha.. kan ve gözyaşı dinmiyor.

lütfen duyarlı olalım.bütün insanları da bu konuda duyarlı olmaya davet edelim.bu şehitler bu zulüm görenler bizim kardeşlerimiz. bu dünyanın öte tarafı da var.bu acıları yüreğinde hissetmeyenler ahiretin azabından korksun.bu acıların son bulması için neler yapabiliriz diye düşünelim.
mail almak istemeyiyorsanız bildiriniz ki rahatsızlık vermeyelim.
vesselam
zekeriya çakır
 


 
Abluka şehitlerinin sayısı 74'e çıktı
İki hasta daha tedavi görememesi nedeniyle şehit oldu

Abluka şehitlerinin sayısı 74'e çıktı

İşgal güçlerinin tedavi olmaları için dışarı çıkmalarına izin vermemesi sonucu iki Filistinli hasta daha hayatını kaybetti. Böylelikle kuşatma nedeniyle hayatını kaybeden şehitlerin sayısı 74'e yükseldi.  Filistin Enformasyon Merkezi'nin sitesinde yer alan habere göre, hastane kaynakları, bu hastaların sadece son 12 saat içerisinde hayatların kaybettiklerine dikkat çekerek, Cebaliya Mülteci kampından olan Utaf el-Amudi (52)'nin kanser hastalığının pençesine düştükten sonra vefat ettiğini kaydetti.

Kaynaklar, Hamde Muhammet Neccar'ın (50) da yine kanser hastası olduğunu ve tedavisinin yapılması için dışarı çıkmasına işgal güçleri tarafından izin verilmemesi nedeniyle hayatını kaybettiğini duyurdu.

Elektrik kesintisinden sadece 12 saat sonra hastaların hayatlarını kaybetmeye başladığına dikkat çeken kaynaklar, müdahale edilmemesi durumunda ani ve toplu ölümler olabileceğine işaret etti. Kuşatmayla Mücadele Derneği, Gazze hastanelerinde elektriklerin kesilmesinin hastaların durumunu süratle kötüleştireceğini ifade etmişti. Sağlık Bakanlığı ise Gazze'deki hastanelerde elektriklerin kesilmesi durumunda, müşahade altında bulunan 1700 hastanın hayatlarını kaybedebileceği uyarısında bulunmuştu.

Gazze, insanlığın gördüğü en iğrenç saldırıyla karşı karşıya
Filistin Parlamentosu Islah ve Değişim Grubu üyesi milletvekillerinden Müna Mansur, bütün dünya devletlerine ve vicdan sahibi insanlara insani bir trajediyle karşı karşıya kalan Gazze Şeridi'nden kuşatmanın kaldırılması için girişimde bulunma çağrısında bulundu.

Mansur, "Filistin toprakları peygamberlerin ve vahyin toprağıdır. Hz. İsa'ya beşiklik etmiştir. Ey dünya! Halkımızı kurtarmanız için hüzün ve kederin kol gezdiği, acıların rahmi olan Gazze'den bizi kurtarmanız için sesleniyoruz." şeklinde konuştu.

Mansur sözlerini şöyle sürdürdü: "Filistin halkı, insanlığın tarihinde az rastladığı bir saldırıya maruz kalmaktadır. İşgal güçleri, kadın, çocuk ve yaşlı demeden insanları katletmekte, ağaçları kesmekte, tarım arazilerini ve evleri tahrip etmekte, okulları ve hastaneleri yıkmaktadır. Elektrik santrallerini, su kaynaklarını, caddeleri ve köprüleri bombalamakta, Gazze'yi en temel hayati ihtiyaçlarından yoksun bırakacak kadar aşağılık suçlar işlemektedir."
Mansur sözlerini şöyle noktaladı: "Bundan da garibi, işgal güçlerinin saldırı ve katliamlarını insanların gözü önünde işlemekte olmasıdır. Bu da ABD ve onun müttefiki devletlerin basın yayın organlarında sürekli dile getirdikleri insan hakları ve özgürlükler gibi kavramların yalan olduğunu kanıtlamaktadır."

Ahmedinejad Gazze için devrede
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıları ve abluka uygulamalarına karşı Müslüman ülkelerin liderleriyle görüşüyor.  İlk olarak İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) dönem başkanlığını yürüten Malezya Başbakanı Abdullah Ahmed Bedevi ile görüşen Ahmedinejad, İKT dışişleri bakanlarının acilen toplanmasını istedi.  Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki de İran'ın olağanüstü toplantı talebini İKT Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu'na iletti. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Muhammed Ali Hüseyni de toplantının Tahran'da yapılmasına hazır olduklarını söyledi.  Görüşmelerini sürdüren Ahmedinejad dünden beri Cezayir Devlet Başkanı Abdülaziz Buteflika, Katar Emiri Şeyh Hamid Bin Halife El Tani, Suudi Arabistan Kralı Abdullah, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ve Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ile telefonda görüştü. Ahmedinejad görüşmelerinde, Müslüman ülkelerin Filistin halkına yardım için uygun zemini hazırlamaları gerektiğini söyledi.

16 Ocak 2008 Çarşamba

Haniye’den İslam dünyasına çağrı....Filistin’de korkunç katliam


Haniye'den İslam dünyasına çağrı
Haniye'den İslam dünyasına çağrı

Filistin Başbakanı, Arap Birliği'ni, İslam Konferansı Teşkilatı'nı ve başta Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün olmak üzere Arap ülkelerini, siyonist saldırıların durdurulması ve Filistin halkının özgürlüğünün sağlanması için müdahalede bulunmaya çağırdı.

Filistin Başbakanı İsmail Haniye, görüşmeler ve saldırıların birbiriyle buluşması mümkün olmayan iki ayrı çizgi olduğunu belirterek, Ramallah'taki Özerk Yönetim'in görüşmelere devam etmesinin İsrail işgal güçlerini daha fazla katliam yapmaya teşvik ettiğini bildirdi.

TV'den canlı yayınlanan konuşmasında Haniye, "İsrail işgal güçlerinin sürdürdüğü bu katliam, bu saldırılar elbette Filistin halkının bu büyük komploya karşı birlik ve beraberliğini gerektirmektedir." şeklinde konuştu. Haniye, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu suikastların ve onunla eşzamanlı olarak giden görüşmelerin devamı, Filistin halkının maneviyatını kırmayı hedeflemektedir. Bu saldırı dalgası, Filistinliler tarafından oturulup üzerinde derin bir şekilde düşünülmesi gereken Amerika destekli saldırılardır. Çünkü komplolar büyük ve tehlikelidir."  Filistin Başbakanı, Arap Birliği'ni, İslam Konferansı Teşkilatı'nı ve başta Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün olmak üzere Arap ülkelerini, siyonist saldırıların durdurulması ve Filistin halkının özgürlüğünün sağlanması için müdahalede bulunmaya çağırdı. Ahmet Kurey'le Tzipi Livni arasındaki görüşmelerin sürdüğü sırada, İsrail işgal güçleri, havadan karaya atılan füzelerle yaptıkları saldırılarda İsmail Haniye'nin evinin yakınındaki bir bölgede üç Filistinli direnişçiyi şehit etmişti.

 "Livni-Kurey buluşması, Filistin halkının kanını bedavaya satmaktır"
İslami Direniş Hareketi (Hamas); Filistin başmüzakerecisi Ahmet Kurey'le İsrail heyetinin başgörüşmecisi Tzipi Livni arasında bugün (14/01) düzenlenmesi beklenen buluşmayı kınadı.  Hamas'ın resmi sözcüsü Sami Ebu Zuhri, Filistin Enformasyon Merkezi'nin bir nüshasını elde ettiği açıklamasında, işgal güçlerinin çirkin saldırı ve vahşi katliamlarının sürdüğü bir dönemde bu görüşmelerin fiyaskoyla sonuçlanmaya mahkum olduğunu belirtti.  Görüşmelerin siyonistlerin işledikleri cinayetlere meşruiyet kılıfı uydurma çabalarından başka bir şey olmadığını belirten sözcü, bunun son örneğinin Başbakan İsmail Heniyye'nin evinin yakınlarından meydana gelen suikastlar olduğunu kaydetti.
   
........................................................................................................................................................................................................................................................
 
  
 
Müslüman kardeşlerimize, Efendi Hazretlerinden izlenimlerimizi getirebilmiş olma sevinci içerisindeyiz
Gün 14.01.2008 Pazartesi,  Efendi Hazretlerinin davetine icabet etmek için çavuşbaşına gittik, saat 14:00.

Simaları tanıdık olmayan 5-6 ihvanımız'da bizimle beraber kapıda Efendiyi görme heycanı içindelerdi. Bizim vaktimizin yetersiz oluşundan dolayı (Almanya'ya dönüş için) Mustafa Sultanoğlunu arayarak geldiğimizi belirttik, tanımadığımız bir hizmet kadrosu ile içeri alındık.

Bekleme salonun da diğer ihvanımızla tanışarak derin bir muhabbete daldık.

Misafir perverliğiyle'de tanınan Mahmud efendi, Mustafa Sultanoğlu ile bizlere çay ve yemek ikramında bulundular. Bizleri azda olsa, bekletmek gerektiklerinden sebep çok mahçup bir tavırla özür diliyor ve Allah dostunun kapısına yakışır samimiyetini gözler önüne sergilediler (Mustafa Sultanoğluna buradan teşekkürlerimizi arz ederiz).

Kendimce, ''Böylesine meşgül olan bir zatı neden ziyaretlerimizle hizmetlerinden alıkoyarız, önemli olan görmek değil, dediklerini yapmak değilmidir? Efendi, bizlere daima şunları zikr etmemişmiydi: 'Türk ve Dünya müslümanların saadeti için çalışın, sokakta bir çöp dahi görseniz onu ordan siz kaldırın ve hep başkalarından beklemeyin, Türk Müslüman toplumu tüm dünyaya örnek ve gıbta edilen bir millettir ve yine öyle olmalıyız, bizi farklı kılan milli ve manevi değerlerimizdir'  Peki bu durumda nasıl dediklerini yapmış oluyoruz ki? Bize, insanların saadeti için çalışın diyor ama biz onu dinlemeyip onlarca saati/zamanı feda ederek sadece kendi nefsimizi tatmin için orada bulunuyoruz, hemde efendinin ibadetine engel teşkil ederek. Biran kendimden utanıyor ve bu Allah dostunun vaktinden çaldığım için Ahiret de vereceğim hesabı düşündüm.
Acizane tavsiyemiz; Dediklerini yaparsanız hep onlarla beraber olursunuz ve kalplerinde yer edinirsiniz, ama diğer yandan her gün 10 defada görseniz hiç bir şey değişmez hayatınızda.


Artık o heycanlı an gelmişti ve Mahmud efendiyi görebilmek için buyur ettiler

Diğer ihvanımıza Efendiyi uzaktan gösterterek el öptürmeden selam vermelerini rica ettiler ve kimseler kalmayınca bunun sebebi üzerinde makul bir açıklamada bulundular. Siz değerli kardeşlerimizede duyurmamızı istediler; 'Ziyaretlerde, Doktorların talimatı üzere Mahmud efendinin enfeksiyon kapmaması için eli öptürülmediğini ve sadece belirli bir mesafeden selamlaşarak teke tek görüşülemeyeceğininde altını çizdiler. Her nekadar efendi elini uzatsada kendi sağlığı için eline varmamamız hususunda ihvanımızın duyarlı olmasını arz ettiler'.

Kendilerinin egzersiz yapma saatine denk geldiğimiz için, bir köşede sakince izlemeye başladık  ve heybetinden tesir altında kalarak soracak sorularımızı dahi unutur olduk.
Sürekli Efendi'nin hizmetin de olan Mustafa Sultanoğlu bizi motive ediyor ve rahatlamamızı sağladı.

Mahmud Ustaosmanoğlu (k.s), egzersizinden sonra yardım ve destek almaksızın abdest alıyor, Namazını oturarak kılıyordu (egzersizin verdiği yorgunluktan olsa gerek).

Daha önceler eşinin yardımıyla yiyebilen, artık kendi iradesi ile rahatca yiyebiliyor ve tebessümüyle odaya neşe ve ferahlık saçıyordu.
Egsersizin verdiği Bedensel yorgunluğuna rağmen yinede tebliğde bir an geride kalmayıp ayetlere mâna verdi ve bizi hafızasının kuvetliliğiyle hayretler içerisinde bıraktı.

İhvana selamlarını iletmemizi ve derslerimize hem ellerimiz hemde dişlerimizle sarılmamızın gerektiğini buyurdu.


Mesut K.      http://www.itibarhaber.com/content/view/4965/175/

.................................................................................................................................................................................................................................................
 
Filistin'de korkunç katliam
İsrail'in saldırısında 20'den fazla filistinli şehit düştü

Filistin'de korkunç katliam

İsrail'in  Gazze şehrinin doğu kesimlerindeki Zeytun ve Secaiye mahallerinde yaptığı kanlı saldırıda ölen Filistinlilerin sayısı 17'ye ulaştı. Tanklar, buldozerler ve uçaklarla mahalleleri çevreleyen İsrail ordusu askerlerinin ateşinde yaralananların sayısının 50'ye yaklaştığı, bunlardan 12'sinin durumunun çok ciddi olduğu bildirildi.  İsrail askerleri, saat 08.30 civarında başlattıkları operasyonun ardından, saat 13.30 civarında bölgeden çekildi.  GFilistin Başbakanı İsmail Haniye İsrail'le görüşmesinden dolayı Abbas'ı ağır şekilde suçladı. Haniye, işgal liderleriyle el sıkışanların, işgal liderleriyle birlikte oturanların ve işgalcilerle uzlaşanların utanması gerektiğini söyledi.

Haniyye, eski Filistin Dışişleri Bakanı Mahmud Zahar'ın oğlu Hüsam El Zahar'ın öldürülmesine de atıfta bulunarak, "Filistin liderlerinin ve onların çocuklarının öldürülmesi, Filistin davasını yok etmeyecek, Hamas'ı bundan vazgeçirmeyecek" dedi. Haniye, Gazze'de Şifa hastanesinde operasyonda yaralananları ziyaret etti.

"Zahar'ın 2. oğlu da İsrail saldırısında öldü
İsrail askerleri, dün sabah Gazze Şehri'nin doğusundaki Zeytun mahallesi ile Secaiye bölgesinin etrafını sayıları yaklaşık 20 civarındaki tank ve buldozerlerle çevreledi.

Görgü tanıkları, askerlere tankların yanı sıra İsrail savaş uçaklarıyla helikopterlerinin de hava desteği verdiği bildirildi. Bölgeye giren bazıları kılık değiştirmiş İsrail askerleriyle onları fark eden Filistinli mücahitler arasında şiddetli çatışmalar oldu.

Uçaklardan atılan bir füze de sabah Zeytun'da bir aracı hedef almış; aralarında Hamas'ın önde gelen liderlerinden, eski Dışişleri Bakanlarından Mahmud Zahar'ın oğlu, Hüsam Mahmud Zahar'ın da (24) bulunduğu 5 İzzeddin El Kassam Tugayları militanının ölmesine neden olmuştu. Olay yeri yakınındaki 65 yaşındaki bir Filistinli sivil de hayatını kaybetmişti.  Görgü tanıkları, İsrail tarafından bölgeye 3 füze atıldığını belirtiyorlar. Füzelerden birinin de Secaiye'nin sınır yakınındaki kesimlerinde bir Filistinli'nin evini hedef aldığı ve evdeki 4 kişinin yaralandığı bildirildi.  Şifa hastanesi, yerel radyolardan yaptığı anonslarda, çok sayıda yaralı için kan bağışı çağrısı yaptı. Camilerden de Zahar'ın oğlu yanı sıra çatışmalarda ölenlerin adları teker teker sayıldı.

Filistin Televizyonu, Şifa hastanesi bahçesinden görüntüleri canlı yayımladı; yaralıların taşınmasını, ölenler için ağlayanları gösterdi; Filistinliler'in operasyona tepkilerini canlı bağlantılarla aktardı.  Operasyonun, İsrail'in, Hamas'ın Gazze Şeridi'nde yönetimi ele almasından bu yana gerçekleştirdiği en kanlı operasyon olduğu belirtiliyor. İsrail askerlerinin öğleden sonra çekilmesiyle bölgede bulunan 5 militanın cesedi daha ambulanslarla hastaneye taşındı.  Zahar'ın 2003 yılı eylülünde, Halid Zahar adlı bir diğer oğlu da Zeytun mahallesindeki evlerine yönelik İsrail füze saldırısında ölmüştü.  İki oğlunu da İsrail saldırısına kurban veren Mahmud Zahar, oğlunun ölümünü öğrendikten sonra Şifa hastanesine gelerek, oğlunun gözlerini kapadı ve 3 kez öptü. 

"Bu Ebu Mazen ve casusluk yapanların beklentisiydi"
Zahar, Filistin Yönetimi Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı suçlayarak, "Bu Ebu Mazen (Abbas) ve arkadaşlarının, İsrail işbirlikçilerinin ve Amerika için casusluk yapanların beklentisiydi" dedi. Zahar, Arap ülkelerine de seslenerek, "Bugün bizim çocuklarımızı öldürüyorlar, yarın da sizinkileri öldürecekler" diye konuştu.  Zahar, İsrail saldırısına gereken şekilde cevap vereceklerini ve "her anlamda" kendilerini savunacaklarını söyledi.  İsrail parlamentosu Arap milletvekillerinden Talib El-Sana, İsrail ordusunun operasyonunu "savaş suçu" olarak nitelendirdi. El Sana, İsrail, Gazze'deki saldırılar için yeşil ışığı, geçen hafta (ABD Başkanı George) Bush'un ziyareti sırasında aldı. Bush'un barışı teşvike geldiği söylendi ama O, savaşı teşvik etti" dedi.

 

...........................................................................................................................................................................................................................................