Doç. Dr. Oya AKGÖNENÇ--Ermeni Meselesi Hakkında | |||||
Bazı olaylar vardır, öyle yapışır kalır bir taraflara. Bir türlü kurtulamazsınız. Neden geldiği de belli değildir. Nereye gideceği ise hiç değil. Ama onunla yaşamak zorunda kalırsınız. İşte Ermeni meselesi de aynen öyle bir olaydır. Ülkemizde ki son gelişmelere, “özür kampanyalarına”, şahsi hakaretlere, kişisel saldırılara bakılırsa olay adeta çığrından çıkmak üzere. Belki de maksat odur, zaten. Olayların temeli: Kısaca olayların temeline bakmakta yarar vardır. Selçuklu’ların onbirinci yüz yılda Anadolu’ya girişi ile Doğu’da ki küçük Ermeni krallığı’nın kalıntıları da tarihe karışmıştır. Daha önce de Bizans imparatorluğu tarafından yenilgeye uğratılan ve kendisine bağlanan bu krallığın halkı Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağılmış ve özellikle ticaret ve sanat ile uğraşabilecekleri metropol şehirlere yerleşmişlerdir. Selçuklu’dan sonra Anadolu’nun hakimiyeti 700 yıl Osmanlı’ların idaresinde kalmıştır. Bu dönem içinde sanat ve dil bilgileri ile dikkat çeken Ermeniler, “en güvenilir millet” ünvanını kazanarak Osmanlıya yakın olmuşlardır. Ermeniler, Türklerin( Selçuk ve Osmanlı) idaresinde yaşadıkları bin yıllık dönem içinde de her hangi bir katliama veya toplu ceza ve haksızlığa uğramamışlardır. Ermeniler’de müşahade edilen düşmanlığın kökeninde din farkı ve Islam düşmanlığı yatmaktadır. Islam’ın Anadolu’ya gelişi ile birlikte Ortodoks Ermeni kilisesi İslam’a karşı amansız bir mücadele başlatmıştır. Bu durum halen de sürüp gitmektedir. Bin yıl öncesine dayanan halk masallarından “Aslı ile Kerem” gibi ölümsüz aşk hikayesi (bir Ermeni papazın kızı ile bir Müslüman delikanlı’nın aşkı ve evlenmek istemesi olayını ve yaşanan trajedileri anlatır), aslında bu iki dinin ve etnik gurubun mücadele ve çekişmesinin acıklı bir hikayesidir. On birinci yüzyıldan itibaren Avrupa’da çeşitli krallıkları ziyaret ederek Avrupalıları yardıma çağıran ve Müslümanlar üstüne bir haçlı seferi düzenlenmesini teşvik edenlerin başında Ermeniler gelmektedir. Yine 13. yüzyılda Avrupadan gelen Haçlı seferlerine yardım eden, rehperlik yapan ve destek veren gruplara baş çekenler Ermeniler olmuştur. Bu sebeple Haçlı ordusu komutanı Fransız kralı tarafından Ermenilere ödül olarak Adana civarında küçük bir bölge “Klikya krallığı” olarak verilmiş ve liderine de taç giydirilmiştir. Bu geçici krallığı kendilerine tarihi hak olarak gören anlayış, Ermenilerin 20. yüz yılda Güney Anadoluda yaptıkları olaylara ışık tutabilir. 1919 da Fransız orduları ile Anadolunun Güney bölgelerini, Mersin, Çukurova, İskenderun , Gaziantep ve Maraş’ı işgal eden Fransız orduları içinde pekçok Fransız üniformalı Ermeni Anadoluya gelmiş ve buralarda Türklere karşı amansız katliamlar ve işkenceler gerçekleştirmişlerdir. Mahalli Ermeniler de onlara yardımda bulunmuşlardır. Aynı şekilde Doğu sınırlarından geçerek Erzurum, Erzincan ve Sivas’a kadar ulaşan Rus işgali sırasında mahalli Ermeniler çete kurarak, Türk köylerinin basmaya, Türkleri acımasızca öldürmeye ve işgal yollarını Rus ordularına açmaya başlamışlardır. Tabiatıyla, Türklerden de gerekli tepki ve mücadeleyi görmüşlerdir. Ruslarla yaptıkarı bu “Beşinci Kol” çalışmaları ve işbirliği sırasında ki davranışlarının gaddarlığı zamanın Rus komutanını bile çileden çıkartmış olup, onun sonra birçok dile çevrilen hatıratın’da Ermeni mezalimini ve gaddarlığını tüm açıklığı ile dile getirmiştir. İşte bütün bu hain davranışlarından ve Türklere karşı insanlık dışı tutum ve muamelelerden sonra Ermenilerin toplu halde bulundukları sınır bölgelerinden ve düşmanla işbirliği yapabilecekleri yerlerden daha iç ve daha uzak bölgelere göç ettirilmelerine karar verilmiş ve tehçir işlemi uygulanmıştır. Ama hiç bir zaman Osmanlı devletinin Ermenileri toplu yok etme kararı veya uygulaması olmamıştır.Osmanlı arşivlerinde buna ait tek bir belge bile yoktur. 1915 yıllarına rastlayan bu toplu göç (Tehcir) sırasında birçok menfi faktör insan ölümlerine yol açmıştır. 1915 yılının kışı çok soğuk kışlardan biri olarak hüküm sürmekte idi. Savaş dolayısı ile bütün yurtta kıtlık, hastalık mevcuttu ve yolda bazı aşiretlerin intikam güdüsü ile harekete geçmeleri gibi faktörler de olaylarda etkili olmuştur. O yıl yaklaşık 628000 Ermeniye yer değiştirtilmiştir. Çeşitli sebeplerle ölenlerin sayısı ise bundan çok daha az olmuştur. Buna rağmen savaşın hemen ardından Avrupaya giden Ermeniler “üç milyon Ermeni öldü” şeklinde bir propaganda yürütmeye başlamışlardır. Nevarki kısa bir süre sonra açıklanan Osmanlı nüfus bilgileri ışığında Osmanlıda ki tüm Ermeni nüfusunun sadece bir buçuk milyon olduğu ortaya çıkınca bu yalan beyan bırakılarak yeni bir sayı belirlenmiştir. Bu sefer de “ bir buçuk milyon Ermeni öldü” denmeğe başlanmışdır. Anadolu ve Istanbul’da bu güne kadar hala yaşamlarını devam ettiren Ermeni nüfüsunun nereden çıktığı; Amerika, Fransa, Ingiltere ve Latin Amerika ülkeleri, Lübnan ve çeşitli Orta Doğu ülkelerine yerleşen Ermenilerin nereden gelmiş olduğu hiç bir zaman anlatılmamıştır. Ortaya atılan bu yalan üzerinde yeni stratejiler inşaa edilmiş ve iş politik bir intikam planı haline getirilmiştir. Gittikleri toplama kamplarından ve yerleşim yerlerinden kaçan ve çeşitli Misyonerlik merkezlerine sığınan Ermeniler “bire bin katarak, abartılı ve gerçek dışı hikayeler anlatarak” kendilerini( Fransız, Ingilz, Amerikalı) misyonerlere acındırmış ve birçoğu böylece daha kolay yoldan ve bedava olarak yurt dışına çıkma ve yabancı ülkelere yerleşme imkanı bulmuştur. Gittikleri yerlerde de tutunabilmek için hikayelerine devam etmişlerdir. Bugün sistemli lobi faaliyetleri yolu ile halen bu işlemlerine devam etmektedirler. Günümüzün gelişmeleri: Bu gün en azılı “Türk düşmanı” olan Ermeniler işte bu Diasporada (yani dış ülkelerde dağılmış bulunan) ve 3. kuşak yani “torunlar nesli” olan Ermenilerdir. Bunlar, hakikatlerden ziyade sürekli abartılı suçlamalar işiterek yetişen ve bunları sorgulamadan kabul eden bir neslin fanatik düşmanlığını sergilemektedirler. Diyasporadakiler rahat ortamlarda yetişip, “Türk düşmanlığını” adeta bir “tarihi intikam” veya “siyasi bir hobi” olarak geliştirmişlerdir. Diğer taraftan sınır komşumuz Ermenistanda ki Ermeniler de bu dış dünyada ki zengin kuzenlerinden gelecek hibe ve bağışlarla ve onların sağladığı siyasi güç ile Kafkasya’da aynı politikayı yürütmeye devam etmişdirler. Nitekim 1992 de Azerbaycanın Hocalı yöresinde Türk köylerine saldıran ve inanılmaz vahşet gösteren Ermeni güçleri bu olayları sadece günümüzden 16 yıl önce gerçekleştirmişlerdir. 1915’te yaptıklarının aynısı ve hatta daha da kötüsünü 1992 de tekrarlamışlardır. Bugün Azerbaycanın %21 toprağı Ermeni işgali altında olup, oradan Azerbaycana kaçmış olan bir milyon’un üstünde ki Azeri “kaçkın” Halen kamplarda perişan halde yaşamaya çalışmaktadır. Türkiye’nin sınır kapılarını kapatması da Ermenilerin yaptığı bu katliam, vahşet ve haksızlığa karşı bir protesto olarak gerçekleştirilmiş ve haksız işgalin sonuna kadar bunun devam edeceği kendilerine bildirilmiştir. 1970’li yılların sonlarına kadar Ermeni ASALA terör örgütü, Ermeniler adına 30’un üstünde Türk diplomatını hunharca şehit etmiştir. Elçi ve çeşitli diplomatları öldürürken “Türk Devletini” sembolik olarak vurmuş olduklarını iddia eden bu guruplar ne yazık ki çeşitli Avrupa devletlerinin müsamahası sayesinde bunları yapabilmişlerdir. Bu ülkeler güvenliği ile yükümlü oldukları elçilikleri koruyamamış veya korumamış ve böylece Asala teröristleri işlerine devam etmişlerdir. ABD de Los Angeles’ta ki Türk baş konsolosu ise “dostane yaklaşıma ve diyoloğa inanan” bir kişi olarak Ermeni gruplarının temsilcilerini evine yemeğe davet ederek işe başlamış ve yemeğe gelen iki Ermeni lideri, Konsolosu kendi evinde vurup, öldürmüş ve sonra da Amerikan polisine telefon ederek, “burada bir köpek leşi var, gelin, alın” diyerek de haber vermişlerdir. Bütün bu olayları bilmeyen veya duymamış olan,”özürcülere” duyurulur. Devam eden hatalar: Diyaspora Ermenisi zengindir. Lobi faaliyetlerine bağış yapacak güçtedir. Ermeni kilisesi tarafından yönetilir ve organize edilir. Tarihi ve dini düşmanlık ve intikam hevesinden asla vazgeçmemiş durumdadır. Çok sinsice ve özellikle de din kanallarını kullanarak çalışmaktadırlar. Birçok yabancı parlamento da “sözde Ermeni soykırımının” olduğunu kabul ettirmişlerdir. Parlamentolar tarih veya araştırma kurumları değildir. Siyasi kurumlardır. Üstelik kendilerine, Ermeni iddialarını doğrulayacak hiç bir gerçek delil de sunulmamaktadır. Buna rağmen, bu siyasi kurumlar üstlerine vazife olmayan işler yaparak, deklerasyonlar yapmakta ve Türklerden de bu olayları kabul etmelerini istemektedirler. Diğer bir gelişme ise Türkiyede yaşanmıştır.Son yıllarda ki yabancı sermaye teşviki ile ülkemize gelen Avrupa kaynaklı şirketlerden özellikle Fransız Axa şirketi hiç doğru olamayan işler yapmıştır. Türk Oyak şirketi ile ortaklık kuran Axa daha sonra Oyak’a bildirmeden ve onun da dikkatsizliğinden yararlanarak zararlı işlere girişmiştir. Axa sigorta şirketi, Kaliforniyada ki Ermeni taleplerine olumlu cevap vererek onlara “soykırım tazminatı ödemiştir.” Böylece, Türk hükümeti ve özellikle ordu kaynaklı olan Oyak çok zor bir durumda bırakılmıştır. Üstelik olay hukuk alanında emsal teşkil edecek bir nitelik kazanmıştır. Olayın duyulması ve birçok kişinin bu konuda yazmasına rağmen, yurt içinde şu ana kadar da tatmin edici bir açıklama yapılmamıştır. Baştaki hükümetin yapmakta olduğu çeşitli jestler (Akdamar kilisesinin tamiri ve merasimle açılması ve Ermeni yetkililerin Türkiye’ye özel olarak daveti gibi) de Ermenistan’a fazla bir etki yapmamakta ve onların politikalarında herhangi bir değişiklik olmamaktadır. Diyasporada ki Ermeniler ise bütün yapılanları ,”bir suçluluk duygusunun borç ödeme güdüsüne” bağlamaktadırlar. En son gelişmelerde ise acı ve hatta traji-komik olan durum da şudur: “özürcülerin” diledikleri özüründen sonra ABD’de Ermeni lobisi başkanı bu durumdan pek memnun olmamış ve ”evet, bazı Türkler doğru istikamette adım atmaya başladılar ama bunlar yetmez. yapılanlar henüz pek de beğenilecek şeyler değildir.”...”it is not good enough” diyerek olayı küçümsemiştir. Ermeni konusunu tüm yönleri ile doğru bilmek, olay ve gelişmeleri doğru okumak ve kendimize yaraşır bir duruş ve tavır sergilemek gerekmektedir. Dik durmanın ve doğru hareket etmenin zamanı gelmiştir. |
9 Ekim 2009 Cuma
Ermeni Meselesi Hakkında
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder