9 Ekim 2009 Cuma

İslâm ve İslâmcılık

İSLÂM ile İslâmcılık özdeş değildir. İslâm ilâhî dindir, İslâmcılık o dine dayandırılmış beşerî bir ideolojidir.

İslâmcılık ideolojisi tek bir ideoloji değildir, aralarında az veya çok farklılıklar olan bir ideolojiler manzumesidir.

Yirminci asırda bir grup İslâmcı, Tevhid'i dar mânâda ele almış ve bir kısım Müslümanları tekfir etmiştir.

Bazı İslâmcı ekoller ve gruplar İslâm dinindeki cihad kavramını sınırlarından çıkartmışlar ve genelleştirmişlerdir. Dünyanın en akıllı, en bilge, en uzak görüşlü insanı olan Yüce Peygamberimiz (Salat ve selâm olsun O'na) "Siz ne halde iseniz, o şekilde idare olunursunuz" diyerek devlet, rejim, idare konusunda Müslümanlara temel prensibi vermiştir.

Kur'ân "Bir toplum kendini bozmadıkça Allah onu bozmaz" kuralını bildiriyor.

Bir ülkeye kötü bir idare geldiyse, orada kokuşma ve zulüm varsa bu bir neticedir. Neyin neticesidir? Orada Müslümanların bozulmuş olmasının neticesidir. Bozulma sebeptir.

Sebebi değiştirmeden neticeyi değiştirmek mümkün değildir.

İslâm bir ıslah dinidir. İnanç ve düşünceleri, bilgiyi ve kültürü doğru hale getirmek... Amelleri (aksiyonu) iyi hale getirmek... Yeryüzüne, topluma elden geldiği nisbette güzelliği hakim kılmak...

İslâmcılar sebepleri bıraktılar, neticeyi değiştirmek için çalıştılar ve başarılı olamadılar.

İslâm dünyasında İslâmcılar tarafından çok komplo teorisi üretildi. Bizi Yahudiler, Haçlılar, dış ve iç düşmanlarımız bugünkü esir, zelil, perişan, parçalanmış hale getirdi... Onları bertaraf edebilirsek kurtuluruz diye düşündüler.

İslâm dünyası kendini İslâm'a, Kur'ân'a, Sünnete uydurmazsa; dünyada bir Siyonist, bir haçlı bile kalmasa yine hür, aziz, üstün olamaz.

Evet dış düşmanlarımız vardır ama bizim belimizi büken kendi zaaflarımız, hıyanetlerimiz, kötülüklerimiz, günah ve isyanlarımızdır.

İslâm dinine göre zilletin ve sürünmenin sebepleri şunlardır:

1. Tevhide, Kur'ân'a, Sünnete, Şeriata aykırı bozuk ve bid'at inançlar.

2. Din ve dünya ilimlerinde cahillik.

3. Kulların Allah ile olan muamelelerinde ihlas bulunmaması, niyet bozukluğu.

4. Takva (Allah'tan korkmak, çekinmek, emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmakta gevşeklik.

5. Fısk, fücur, günah, isyan ve tuğyanın aleni hale gelmesi, küstahça işlenmesi.

6. Mü'minlerin bir İmam-ı Kebir'e biat ve itaat ederek birlik olmamaları. Kur'ân; parçalanır, bölünürseniz rüzgârınız, devletiniz elden gider diye haber veriyor.

7. Her türlü emanetin ehline değil, ehil olmayana verilmesi.

8. Emr-i maruf ve nehy-i münker farzının ya bilkülliyye (tamamen) terk edilmesi, yahut çok yetersiz şekilde yapılması.

9. Mü'minlerin yetmiş kadar ana, yüzlerce hattâ binlerce alt fırkaya ayrılarak kimisinin birbirini tekfir etmesi.

10. Ümmetin ahirete değil, dünyaya yönelik olması, paranın ve malın ana değer haline gelmesi; lüksün, sefahatin, her türlü israf ve beyinsizliğin haddini aşması. Müslümanların çoğunluğu aç, perişan, sefil halde iken zengin ve varlıklı bir azınlığın Nemrud ve Firavun gibi safa ve saltanat sürmesi.

Bu listeyi uzatabiliriz ama bu kadarını saymak yeterlidir. Bunlardan, sadece emr-i maruf ve nehy-i münker farzının terkinin bile bir İslâm toplumunu bitirmeye, batırmaya, azab-ı ilahiye maruz bırakmaya yettiği bildirilmiştir.

İslâmcı fırkalar, Ümmetin ıslahı konusunu derin şekilde düşünmediler. Mevcut bozuk rejimleri, cahiliye sistemlerini şiddetle devirerek yerine İslâmî, âdil, hak bir düzen kurabileceklerini sandılar. Maalesef hiçbir ülkede başarılı olamadılar. Büyük zaman kaybı oldu... Büyük enerji ve mal israf edildi... Fırsatlar, imkânlar heba oldu... Ümitler yitirildi.

Müslümanların kurtuluşu, izzeti, tahriri (hürleşmesi) için ıslaha yönelik genel bir özeleştiri yapılması şarttır. Bu özeleştiri Kur'ân'a, Sünnete, fıkha, Şeriata, Ehl-i Sünnet ve Cemaate uygun olacaktır.

Kur'ân'ı heva, heves ve re'y ile tefsir ederek ıslahat olmaz.

Sünnete sırt çevirerek, sahih hadîsleri ayıklayarak ıslahat olmaz.

Fıkhı ve ahkam-ı şer'iyeyi inkâr ederek ıslahat olmaz.

Mezhepler puttur diyerek ıslahat olmaz.

İslâm'ın zahirine, Şeriat'a uygun tasavvufu ve tarikatı inkâr ederek, sufî Müslümanlara müşrik ve kâfir damgasını vurarak ıslahat olmaz, aksine fitne ve fesat olur. Tasavvuf İslâm'ın mâneviyat boyutudur.

Sebepleri değiştirmeden neticeler değişmez. İslâm fıkhı ve şeriatı huruc alessultan konusunda hükümler koymuştur. Öyle deli dana gibi cihad yapılmaz.

İslâm dini terörü kabul etmez.

Dünyaya adalet, güvenlik, barış getirmek için Hak katından gönderilmiş İslâm, hiçbir suçu olmayan kadınların, çocukların, sivillerin feci şekilde katledilmesine izin vermez.

İslâm medeniyet dinidir, bedeviyet dini değildir. Müslümanların temel vazifelerinden biri de İslâm medeniyetine göre medenî olmaktır.

İslâm Ümmeti vasıflı, güçlü, üstün, bilgili, kültürlü, ahlâklı, faziletli, bildiği ile âmil Müslümanlarla yükselir, necat bulur. Bir İslâm toplumunda yeterli sayıda vasıflı Müslüman yoksa o toplum ne kurtulur, ne yücelir.

İslâm uhuvvet dinidir. Allah'ın birbirlerine kardeş yaptığı mü'minler birbirlerini sevmedikçe hakikî ve olgun mü'min olamazlar.

Müslümanlar İslâm'a sarılarak kurtulabilir. İslâmcılık ideolojileri birer macera fırkasıdır. Heyecanlı kimseleri cezb eder ama ümit edilen zafere ulaştırmaz.

İslâm toplumunu olgun ve vasıflı Müslüman yapmak için, Kur'ân'a ve Sünnete uygun, çağın şartlarını gözönüne alan dört başı mamur bir ıslahat, yeniden dine dönüş plan ve programı yapılmazsa kurtuluş, itilâ (yücelme), izzet çıkmaz ayın son çarşambasına kalır.

İslâm için en zararlı, en tehlikeli şey (kaynağını dinden alsa bile) ideolojidir.

* (İkinci yazı)

YAKAMOZLAR

GECE... Hava bulutsuz kamerî ayın on dördü... Ay gökte pırıl pırıl...Siz bir nehrin üzerindeki köprünün ortasındasınız... Küpeşteden, akan sulara bakıyorsunuz... Suyun üzerinde milyonlarca yakamoz var... Işıl ışıl, cıvıl cıvıl... Ay ışığı sulardaki minik dalgalara vurdukça bir saniye bile devam etmeyen bir var bir yok ışıltılar meydana getiriyor... Nehir büyük, yakamozlar sayısız, sebatsız, akıp gidiyor sular...

İşte medyanın günlük haberleri, yorumları da genellikle böyledir. Yakamozlar gibi bir yanar bir sönerler, hiç sebatları yoktur.

Önemli olan yakamozlar değildir; nehirdir, suyun akışıdır, belki selin gelişidir.

Filan TV kanalında kavga çıkmış, iki kişi saç saça baş başa olmuş... Futbol maçında ırkçılık yapılmış...Mankenin birinin fermuarı açılmış... Bir kedi ile bir fare arkadaş olmuş... Filan ülkede babasından büyük bir çocuk varmış... Manken Nanemane yemiş... Futbolcu Klimptaris maçtan önce herkesin içinde istavroz çıkartmış...Her gün böyle yüz binlerce yakamoz haber, yakamoz yorum. Binlerce gazete, binlerce dergi, yurt çapında binlerce TV ve radyo...

Toplum yakamoz haber ve yorumlarla ilgilenirken asıl gündem maddelerini, asıl haberleri ihmal ediyor.

Türkiye'nin bir Türkçe meselesi var, üzerinde kaç kişi duruyor?

Okullarda uyuşturucu yaşı 10'a düşmüş, bu ne demektir, toplum nereye gidiyor? Kimin umurunda.

Bir kısım kız veletler 8, oğlan veletler 9 yaşında bülûğa ermeye başlamış...

Okul sayısı çoğaldıkça hapishaneler de çoğalıyormuş. 500 kişilik cezaevinde bin kişi varmış, bir kısım mahkûmlar ve tutuklular yerlerde yatıyormuş...

Yeni yapılarımızı inceleyen Japon uzman, "Binalarınız depreme dayanıklı değil, bir sarsıntıda çöker" demiş.

Tayvan eski cumhurbaşkanı rüşvet suçundan müebbet yemiş, şimdi içerideymiş.

Çılgın bir toplum olduk ama yakamozlarla meşgul olmaktan halimizi göremiyoruz.

Zengin azınlıkla fakir çoğunluk arasındaki uçurum derinleşiyormuş...

Ayda 100 bin lira maaş alan ünlü sunucu Türkiye'nin asıl gündemini ekranlara taşımıyor. İstese bile rant olmadığı için taşıyamaz. Büyük halk kitleleri yakamoz istiyor.

Münevver cinayetinde yakamozlarla uğraşıldı esas ihmal edildi.

İstanbul'un nüfusu 20 milyonu aşmış, 40 milyona çıkartmak için rantçılar harıl harıl çalışıyor, çılgın bir yapılaşma faaliyeti var. İstanbul 40 milyon olursa Türkiye tepetaklak olurmuş, kimin umurunda...

Yakamozları bırakıp da nehirle, suyun akışıyla, yaklaşan selle meşgul olabilsek... Sel gelirse ne köprü kalır, ne yakamoz, ne de onları seyredecek kişiler.

09.10.2009

http://www.milligazete.com.tr/makale/islâm-ve-islâmcilik-140262.htm

Hiç yorum yok: