11 Ekim 2009 Pazar

ABD'nin etekleri zil çalıyor

Amerika, Türkiye'ye milyarlarca dolarlık füze sattığı için çok mutlu...

* ABD'nin etekleri zil çalıyor -

Washington yönetimi, ekonomik krize rağmen Ankara'nın milyarlarca dolarlık füze almayı kabul etmesi dolayısıyla çok mutlu olduğunu yüksek sesle dile getirdi.

ABD Dışişleri Bakanlığının Silahlanmanın Kontrolü ve Uluslararası Güvenlikten Sorumlu Müsteşarı Ellen Tauscher, "Türkiye'nin ABD'den patriot füzesi alacak olmasından memnuniyet duyduklarını" söyledi.

ABD'deki düşünce kuruluşu Atlantik Konseyinde düzenlenen konferansta AA muhabirinin sorusunu yanıtlayan Tauscher, Türkiye de dahil olmak üzere tüm NATO müttefiklerini, Obama yönetiminin üzerinde değişikliğe gittiği füze kalkanı projesine katılmaya davet ettiklerini bildirdi.

"Yeni sistemin Türkiye'ye, önceki Amerikan yönetiminde öngörülen sisteme oranla daha fazla koruma sağlayacağını" ifade eden Tauscher, "bu, Türkiye için olduğu kadar, bizim için de iyi haber. Çünkü Türkiye bizim çok değer verdiğimiz bir müttefikimiz. Türkiye'de birçok askerimiz var. Türkiye çok stratejik bir ülke" diye konuştu.

Tauscher, ABD'den Türkiye'ye olası patriot füzesi satışına ilişkin olarak da, "görev alanıma giren hususlardan biri de, tüm bu satışları onaylamak. Türkiye'nin patriot füzeleri alacağını görmekten mutluluk duyuyoruz" ifadesini kullandı.

"Füze kalkanı konusunda bir önceki sistemde sorumluluk paylaşımının hemen hemen hiç öngörülmediğini, yeni sistemde ise sorumluluk paylaşımı konusunda büyük bir fırsatın bulunduğunu" kaydeden Tauscher, "önceki sistemde sadece Amerikan varlığının söz konusu olduğunu, şimdiyse, yine Amerikan varlığı kullanılacak olmasına karşın, buna ek olarak, ülkelerin kendi geliştirdikleri, edindikleri ya da satın aldıkları teknolojilerle de, 'tak-kullan' modeliyle yeni sisteme katkı sağlayabileceğini" anlattı.

"Örneğin, Türkiye de dahil olmak üzere, ABD'nin bazı müttefiklerinin PAC-3 füzesi satın almakta olduğuna" işaret eden Tauscher, "Türkiye'nin PAC-3 füzelerinin yeni sistemin bir parçası olabileceğini" belirtti.

Tauscher, şöyle devam etti: "Örneğin, Hollanda'da yerli sistemler, Norveç ve İspanya'nın elinde kalkan teçhizatıyla donatılabilecek gemiler var. Diğer NATO ülkelerine radar ve sensörler konuşlandırmak için birçok fırsat bulunuyor. Ayrıca, NATO-Rusya Ortaklık Konseyi üzerinden Rusya ile konuşma imkanı mevcut. Yeni sistem büyük bir fırsatı doğuruyor, çünkü aşamalı, kolayca uyarlanabilen ve şebekelenmiş bir yapıya sahip. Hem yerli, hem Amerikan teknolojisini 'tak-kullan' modeli altında kullanabilme fırsatına sahibiz." Tauscher, "dolayısıyla tüm müttefiklerimizi, bu yeni yapının bir parçası olmak için bizimle diyaloğa girmesini istiyoruz" dedi.

Yeni yapıya ilişkin planlarını NATO kapsamı içinde ortaya koyduklarını kaydeden Tauscher, "tehdit genişledikçe, sistem de Avrupa'daki tüm NATO müttefiklerimizi korumak üzere genişleyecek" ifadesini kullandı.

Yeni yapıyla ilgili yapacakları görüşmelerin NATO üzerinden ve ikili düzeyde olacağını bildiren Tauscher, "tabii ki kararları biz alacağız, ancak bunu yaparken NATO vasıtasıyla işbirliği içinde olacağız" şeklinde konuştu.

İsrail iptal edilen tatbikatı konuşuyor

Türkiye'nin, ABD, İtalya ve diğer NATO güçlerinin de katılması öngörülen "Anadolu Kartalı" tatbikatını iptal etmesi İsrail'de yankı buldu.

* İsrail iptal edilen tatbikatı konuşuyor -

Türkiye'nin, tatbikatı iptal etmesi, iki ülke arasındaki "gerginliklerin devam ettiğinin yeni bir işareti" olarak yorumlandı. İsrailli askeri yetkililer de, "Türkiye, tatbikatı, ABD'nin, İsrail'in dışlanması halinde katılmayacağını söylemesi üzerine, iptal ettiği"ni de öne sürdüler.

Gerginlik sürüyor iddiası

Türkiye'nin, ABD, İtalya ve diğer NATO güçlerinin de katılması öngörülen "Anadolu Kartalı" tatbikatını iptal etmesi İsrail'de yankı buldu. İsrailli medya, Türkiye'nin kararını "Ankara ile İsrail arasındaki gerginliklerin sürdüğünü yeni bir işareti" olarak algıladı.

Yediot gazetesince yayımlanan habere göre, İsrail'in Ankara Büyükelçiliği Sözcüsü Amit Zarouk tatbikatın iptal edildiğini doğrularken kararın, sadece bu defa için mi, yada sonraki yıllar için de geçerli olup olmadığının bilinmediğini söyledi.

Habere göre, İsrailli askeri yetkililer de, "Türkiye'nin, tatbikatı, ABD'nin İsrail'in dışlanması halinde katılmayacağını söylemesi üzerine iptal ettiği"ni öne sürdüler.

İsrail'den yeni manevra

Bu arada, Jerusalem Post'a konuşan İsrailli askeri yetkililer ise, Türkiye'nin "Anadolu Kartalı"nın iptal edildiğini, İsrail'e geçen hafta bildirdiğini belirttiler. Aynı yetkililer, Türkiye'nin, gerekçe olarak da İsrail'in, tatbikata göndereceği uçakların, "Gazze Operasyonu sırasında Hamas hedeflerini bombalamış olması olasılığını" gösterdiğini de kaydettiler.

Gazede, "Anadolu Kartalı" ilk olarak Türkiye, İsrail ve ABD'nin katılımıyla 2001 yılında icra edildiğini, İsrail'in tatbikatta son olarak Eylül 2008'de yer aldığı ancak İsrailli uçakların, iki ülke arasında yükselen gerginlikler nedeniyle Gazze operasyonundan bu yana Türkiye'de uçmadığını kaydetti.

Öte yandan, Jerusalem Post, geçen Haziran ayında gerçekleştirilen "Anadolu Kartalı" tatbikatında İsrail'in bulunmamasının Türkiye'de yankı yarattığını, bunun üzerine İsrail silahlı kuvvetlerinin, Ekim'deki tatbikata katılacaklarını söylediklerini anımsattı.

Maneviyatsız eğitim geleceğimizi karartır

ÖĞDER Genel Başkanı İsmail Hakkı Akkiraz:Maneviyatsız eğitim geleceğimizi karartır

* Maneviyatsız eğitim geleceğimizi karartır -

Şuurlu Öğretmenler Derneği (ÖĞDER) Genel Başkanı İsmail Hakkı Akkiraz, eğitim ve öğretim meselesini halletmeyen hiçbir ülkenin geleceğini teminat altına alamayacağını belirtti. Ahlak ve maneviyata önem vermeyen eğitim politikaları ile de sağlıklı bir gençliğin yetiştirilemeyeceğine dikkat çeken Akkiraz, "eğitim ve öğretimimiz kriz içindedir. Bu kriz zihniyet krizidir" dedi.

ÖĞDER Şube Başkanları toplantısı dün Aziziye Koleji'nde yapıldı. Toplantının açılışında bir konuşma yapan ÖĞDER Genel Başkanı İsmail Hakkı Akkiraz, yeni eğitim öğretim yılının yine bir çok sorunla başladığını kaydetti. Eğitim ve öğretimin kriz içinde olduğuna işaret eden Akkiraz, bunun temelinde de zihniyet krizinin yattığını vurguladı. Aile yapısının tahrip edildiğini ve boşanmaların evlenme sayısını neredeyse geçmek üzere olduğunu belirten Akkiraz, "Manevi değerlere bağlılık zayıflatılarak toplum çatışmaya ve huzursuzluğa sürükleniyor" tepkisinde bulundu.

Manevi eğitimin sağlıklı bir şekilde verilebilmesi için Kuran öğreniminin önündeki yaş sınırının tümden kaldırılması gerektiğini kaydeden Akkiraz, şunları kaydetti: "Okullara İslam ilmihali dersleri konulmalı ve Müslüman halkın evlatları dinlerini doğru bir şekilde öğrenmelidir. Akşam Kuran Kursları açılmalıdır. Okul öncesi eğitim batıda dini kurumların gözetiminde yapılmaktadır. Türkiye'de okul öncesi eğitim Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı iş birliği ile yeniden yapılandırılmalıdır. Bütün ders kitapları materyalizm değil maneviyatçılık esas alınarak yeniden hazırlanmalıdır."

"Önce, ahlak ve manevİyat"

Kötü gidişten kurtulmak için, eğitimde 'önce ahlak ve maneviyat'ın esas alınması gerektiğini ifade eden Akkiraz, eğitim politikalarında materyalist anlayıştan maneviyatçı anlayışa geçilmesi gerektiğini söyledi. Konunun önemini anlatmak için "acilen eğitim sistemimiz ıslah edilmelidir" diyen Akkiraz, eğitimde imkan eşitliğinin önündeki bütün engellerin de kaldırılarak, kılık kıyafetten dolayı okuma hakkının ortadan kaldırılması zulmünden vazgeçilmesini istedi.

http://www.milligazete.com.tr/haber/maneviyatsiz-egitim-gelecegimizi-karartir-140457.htm

"Yangından mal kaçırırcasına yapılan bu anlaşma, bize göre tarihi bir imza değil, tarihi bir hatadır''

Kurtulmuş, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye ile Ermenistan arasında protokol imzalanması sırasında ortaya çıkan krizin, Saadet Partisi olarak, milletin hassasiyetleri doğrultusunda defalarca dile getirdikleri endişe ve uyarıların ne kadar haklı olduğunu ortaya koyduğunu savundu.

AK Parti'nin samimi uyarılara kulak vermek yerine bildiğini okumayı tercih ettiğini ve bu tavrıyla Türkiye'yi çok ciddi bir dış politika zafiyetinin içine soktuğunu iddia eden Kurtulmuş, şunları kaydetti:

''Böylesine önemli bir konunun önce milli iradenin yegane tecelligahı TBMM'de ele alınması en azından demokratik ahlakın gereğiydi. Millete danışılmadan, TBMM'de görüşülmeden, adeta yangından mal kaçırırcasına yapılan bu anlaşma, bize göre tarihi bir imza değil, tarihi bir hatadır. AK Parti Hükümeti'nin 'sıfır problem' adı altında izlediği tavizkar tutum sadece dış politikamızı zafiyet içine sokmakla kalmamakta, Türkiye'nin saygınlığına da gölge düşürmektedir.''

Kurtulmuş, yeni dostluklar kazanmak, komşularla iyi ilişkiler geliştirmenin her hükümetin hedefi olduğunu ancak 'yeni dostlar kazanacağız' diye Azerbaycan gibi kadim dostları, soydaşları, dindaşları küstürmeye kimsenin hakkının olmadığını bildirdi.

AK Parti'nin kendi iktidarını kurtarmaya çalışırken, Türkiye'nin geleceğini tehlikeye soktuğunu, Kafkas politikası başta olmak üzere geri dönüşü olmayan tarihi hatalara imza attığını savunan Saadet Partisi Genel Başkanı Kurtulmuş, ''Bir kez daha çağrıda bulunuyorum, gidilen yol yanlıştır. Türkiye bu bölgenin amiral gemisidir. Türkiye bu misyona uygun, muktedir ve saygın bir dış politika izlemek zorundadır'' dedi.

http://www.ajans5.com/haber/20091011/Kurtulmus-Bu-anlasma-tarihi-hatadir.php

9 Ekim 2009 Cuma

AGD FİLİSTİN İÇİN BEYAZIT MEYDANI'NDA

 
İslam âlimi Yusuf Kardavi’nin çağrısı üzerine yarın Cuma namazı sonrasından birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde Mescid-i Aksa için dua programları düzenlenirken, İsrail'de lanetlenecek.

Anadolu Gençlik Derneği İstanbul Şubesi Filistin için Beyazıtta eylem yapacak. İsrail'in Filistin'de ki katliamlarına ve işgaline tepki gösteren AGD Filistinli Müslümanlar için Cuma Namazı sonrası Beyazıt'ta dua edecek.

Küresel çete İsrail'in Mescid-i Aksa'yı işgali ve Kudüs'ü yahudileştirme politikalarına Türkiye'nin dört bir tarafından tepkiler gelemye devam ediyor. İstanbul'da Taksim Meydanı'nda yapılan basın açıklamasının ardından Anadolu Gençlik Derneği'de Filistin için Cuma Günü Beyazıt Meydanı'na çıkıyor.

Filistin için dua edilecek olan programa İstanbul halkından da yoğun ilgi bekleniyor.

AGD İstanbul İl Başkanı Kerem Öncel konu ile ilgili Ajans5.com'a yaptığı derğerlendirmede, Günlerce ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’nın siyonist Yahudilerce kuşatma altına tutulmasını protesto etmek ve bedenlerini Mescidi Aksa için siper edinen mücahid Filistinli kardeşlerimizi desteklemek üzere cuma namazından sonra Beyazıd Camii’nde basın açıklaması ve Filistinli mücahitler için dua edeceğiz.'dedi.

Anadolu Gençlik Derneği İstanbul Şubesi'nden yapılan açıklama ise şöyle:

Çağımızın haçlıları tarafından 60 yıl önce İslam âleminin kalbine sokulan bir hançer olan Siyonist İsrail Devleti, kuruluş felsefesinin gereklerini yerine getiriyor. Siyonist İsrail daha kurulmaya başlamadan başlattığı cinayetleri-baskıları günümüzde de sürdürmeye devam ettirmektedir. Onlarca yıldır Siyonist Yahudilerin çağın haçlılarının önderi İngiltere ve Amerikanın koruyucu şemsiyesi altında Büyük İsrail’i gerçekleştirme, Arz-ı Mevud’a ulaşma amacıyla yüz binlerce Filistinli Müslüman kardeşimizi evinden-yurdundan sürgün etmiş, binlercesini şehit etmiş, halen on binlercesini toplama kamplarında ve hapislerde açlık-yoksulluk ve her türlü insanlık dışı muamelelere tabi tutmuş ve bu insanlık dışı uygulamalarını sürdürmektedir. Bir yandan Gazze’deki onurlu Müslüman kardeşlerimizi ağır ambargo altında tutarken bir yandan da tüm Filistinlileri ördüğü duvarla açık hapishane mahkûmu haline getirmektedir.

Siyonist İsrail’in hedeflerinden birisi de Mescid-i Aksa’yı yıkarak yerine Siyon Mabedini / Süleyman Mabedini inşa etmektir. Bu eli kanlı Siyonist caniler bundan 40 yıl önce Mescid-i Aksa’yı yakarak İslam dünyasında büyük bir infiale ve uyanışa sebep olmuşlardı. Bu olay sonrasında 1. İntifada başlatılmış ve İslam Konferansı Örgütü kurulmuştu. Yine yaklaşık 20 yıl önce eli kanlı Katil Ariel Şaron’un Mescid-İ Aksa’yı kirli ayaklarıyla çiğnemesi de 2. İntifadanın ve yeni bir uyanışın başlangıcı olmuştu.

Siyonist İsrail yer üstünde belirttiğimiz kötülükleri yaparken yeraltından da Arkeolojik çalışma bahanesiyle Mescid-i Aksa’nın altına tüneller kazmaktadır. Daha dün Kudüs, Mescid-i Aksa Vakıf Müesseseleri Kurumu Mescid-i Aksa’ya çok yaklaşmış bir tüneli daha tespit ederek ortaya çıkarmıştır.

Geçtiğimiz günlerde Fanatik Yahudiler 3–9 Ekim’deki Sukot Bayramını bahane ederek Mescid-i Aksa çevresinde 1 milyon kişiyi toplama çağrısı yaptılar. Bu çağrının amacı 60 yıldır devlet eliyle gerçekleştirilemeyen Siyonist emelin kontrol edilemeyen kalabalıklar bahane edilerek gerçekleştirilmesi ve Mescid-i Aksa’nın işgal edilmesiydi. Ne var ki işler Siyonistlerin istediği gibi gitmedi. İslam Ümmetinin onuru, tek başına Mescid-i Aksa’nın manevi sahipliğini yapan Şeyh Raid Salah’ın uyarısı ile bu alçak Siyonist plan deşifre oldu. Bunun üzerine Mescid-i Aksa’yı korumak için Kudüslü 700 mücahid genç Mescid-i Aksa’da itikâfa girme kararı aldılar ve tüm ümmet adına bedenlerini Siyonistlere karşı siper ettiler. Fanatik Yahudilerin ve Siyonist askerlerin Mescid-i Aksa’ya girme teşebbüslerini bugüne kadar akamete uğrattılar. Menfur emellerini gerçekleştiremeyen eli kanlı Siyonist İsrail Devleti Salı akşamı itibariyle provokasyon suçlamasıyla Kudüslü Müslümanların lideri, ümmetin alın akı olan Şeyh Raid Salah’ı tutukladı, baskılar üzerine serbest bırakarak Kuduse girme yasağı koydu. İsrail’in amacı Mescid-i Aksa’nın korunmasına kendilerini adamış olan gençleri başsız bırakarak maneviyatlarını bozmak ve direnişlerini etkisiz kılmaktı. Ancak gençler direnişlerini sürdürerek Siyonistlerin bu hamlesini de boşa çıkardılar.

Bu, Filistin, Mescid-i Aksa mücadelesinin ve geçtiğimiz günlerde yaşananların kısa bir özetidir. Hangi insaf sahibi insan, iman sahibi Müslüman bu zulme sessiz kalabilir? Filistinli gençler, Kudüslü gençler sahipsiz midir? Mescid-i Aksa sahipsiz midir?

04.10.20009 tarihli basın açıklamamızda “Anadolu Gençlik Derneği olarak bedenlerini Mescid-i Aksa için siper eden Filistinli mücahid kardeşlerimizi tüm yüreğimizle desteklediğimizi, her türlü insani- İslami aracı kullanarak mücadelelerine destek vereceğimizi ve bu çerçevede yapılacak tüm faaliyetlere katılacağımızı” duyurduk ve tüm faaliyetlere katıldık.

Anadolu Gençlik Derneği İstanbul Şubesi olarak Mescid-i Aksa duyarlılığı olan tüm duyarlı insanları Bu akşam 22:00’de Leventte İsrail İstanbul Baş Konsolosluğu önünde, yarın cuma namazından sonra Beyazıt’ta basın açıklaması ve duaya davet ediyoruz.

Ajans5.com/Özel Haber

--
http://milli-birlik.blogspot.com

-Yeniden Büyük Türkiye ve Yaşanabilir Bir Dünya.
       -Baskı ve tahakküm değil, İnsan hakları, özgürlükler ve demokrasi!
               -Savaş değil, barış!
                       -Çatışma değil, uzlaşma!
                               -Çifte standart değil, adalet!
                                       -Üstünlük değil, eşitlik! ...
HAK GELDİ BATIL ZAİL OLDU

AGD FİLİSTİN İÇİN BEYAZIT MEYDANI'NDA

AGD FİLİSTİN İÇİN BEYAZIT MEYDANI'NDA! AGD Filistin için Beyazıt Meydanı'nda!

İslam âlimi Yusuf Kardavi’nin çağrısı üzerine yarın Cuma namazı sonrasından birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde Mescid-i Aksa için dua programları düzenlenirken, İsrail'de lanetlenecek

09 Ekim 2009, Güncel
Yazı Boyutu: ABCD

Selim Akduman'ın Özel Haberi

İslam âlimi Yusuf Kardavi’nin çağrısı üzerine yarın Cuma namazı sonrasından birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde Mescid-i Aksa için dua programları düzenlenirken, İsrail'de lanetlenecek.

Anadolu Gençlik Derneği İstanbul Şubesi Filistin için Beyazıtta eylem yapacak. İsrail'in Filistin'de ki katliamlarına ve işgaline tepki gösteren AGD Filistinli Müslümanlar için Cuma Namazı sonrası Beyazıt'ta dua edecek.

Küresel çete İsrail'in Mescid-i Aksa'yı işgali ve Kudüs'ü yahudileştirme politikalarına Türkiye'nin dört bir tarafından tepkiler gelemye devam ediyor. İstanbul'da Taksim Meydanı'nda yapılan basın açıklamasının ardından Anadolu Gençlik Derneği'de Filistin için Cuma Günü Beyazıt Meydanı'na çıkıyor.

Filistin için dua edilecek olan programa İstanbul halkından da yoğun ilgi bekleniyor.

AGD İstanbul İl Başkanı Kerem Öncel konu ile ilgili Ajans5.com'a yaptığı derğerlendirmede, Günlerce ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’nın siyonist Yahudilerce kuşatma altına tutulmasını protesto etmek ve bedenlerini Mescidi Aksa için siper edinen mücahid Filistinli kardeşlerimizi desteklemek üzere cuma namazından sonra Beyazıd Camii’nde basın açıklaması ve Filistinli mücahitler için dua edeceğiz.'dedi.

Anadolu Gençlik Derneği İstanbul Şubesi'nden yapılan açıklama ise şöyle:

Çağımızın haçlıları tarafından 60 yıl önce İslam âleminin kalbine sokulan bir hançer olan Siyonist İsrail Devleti, kuruluş felsefesinin gereklerini yerine getiriyor. Siyonist İsrail daha kurulmaya başlamadan başlattığı cinayetleri-baskıları günümüzde de sürdürmeye devam ettirmektedir. Onlarca yıldır Siyonist Yahudilerin çağın haçlılarının önderi İngiltere ve Amerikanın koruyucu şemsiyesi altında Büyük İsrail’i gerçekleştirme, Arz-ı Mevud’a ulaşma amacıyla yüz binlerce Filistinli Müslüman kardeşimizi evinden-yurdundan sürgün etmiş, binlercesini şehit etmiş, halen on binlercesini toplama kamplarında ve hapislerde açlık-yoksulluk ve her türlü insanlık dışı muamelelere tabi tutmuş ve bu insanlık dışı uygulamalarını sürdürmektedir. Bir yandan Gazze’deki onurlu Müslüman kardeşlerimizi ağır ambargo altında tutarken bir yandan da tüm Filistinlileri ördüğü duvarla açık hapishane mahkûmu haline getirmektedir.

Siyonist İsrail’in hedeflerinden birisi de Mescid-i Aksa’yı yıkarak yerine Siyon Mabedini / Süleyman Mabedini inşa etmektir. Bu eli kanlı Siyonist caniler bundan 40 yıl önce Mescid-i Aksa’yı yakarak İslam dünyasında büyük bir infiale ve uyanışa sebep olmuşlardı. Bu olay sonrasında 1. İntifada başlatılmış ve İslam Konferansı Örgütü kurulmuştu. Yine yaklaşık 20 yıl önce eli kanlı Katil Ariel Şaron’un Mescid-İ Aksa’yı kirli ayaklarıyla çiğnemesi de 2. İntifadanın ve yeni bir uyanışın başlangıcı olmuştu.

Siyonist İsrail yer üstünde belirttiğimiz kötülükleri yaparken yeraltından da Arkeolojik çalışma bahanesiyle Mescid-i Aksa’nın altına tüneller kazmaktadır. Daha dün Kudüs, Mescid-i Aksa Vakıf Müesseseleri Kurumu Mescid-i Aksa’ya çok yaklaşmış bir tüneli daha tespit ederek ortaya çıkarmıştır.

Geçtiğimiz günlerde Fanatik Yahudiler 3–9 Ekim’deki Sukot Bayramını bahane ederek Mescid-i Aksa çevresinde 1 milyon kişiyi toplama çağrısı yaptılar. Bu çağrının amacı 60 yıldır devlet eliyle gerçekleştirilemeyen Siyonist emelin kontrol edilemeyen kalabalıklar bahane edilerek gerçekleştirilmesi ve Mescid-i Aksa’nın işgal edilmesiydi. Ne var ki işler Siyonistlerin istediği gibi gitmedi. İslam Ümmetinin onuru, tek başına Mescid-i Aksa’nın manevi sahipliğini yapan Şeyh Raid Salah’ın uyarısı ile bu alçak Siyonist plan deşifre oldu. Bunun üzerine Mescid-i Aksa’yı korumak için Kudüslü 700 mücahid genç Mescid-i Aksa’da itikâfa girme kararı aldılar ve tüm ümmet adına bedenlerini Siyonistlere karşı siper ettiler. Fanatik Yahudilerin ve Siyonist askerlerin Mescid-i Aksa’ya girme teşebbüslerini bugüne kadar akamete uğrattılar. Menfur emellerini gerçekleştiremeyen eli kanlı Siyonist İsrail Devleti Salı akşamı itibariyle provokasyon suçlamasıyla Kudüslü Müslümanların lideri, ümmetin alın akı olan Şeyh Raid Salah’ı tutukladı, baskılar üzerine serbest bırakarak Kuduse girme yasağı koydu. İsrail’in amacı Mescid-i Aksa’nın korunmasına kendilerini adamış olan gençleri başsız bırakarak maneviyatlarını bozmak ve direnişlerini etkisiz kılmaktı. Ancak gençler direnişlerini sürdürerek Siyonistlerin bu hamlesini de boşa çıkardılar.

Bu, Filistin, Mescid-i Aksa mücadelesinin ve geçtiğimiz günlerde yaşananların kısa bir özetidir. Hangi insaf sahibi insan, iman sahibi Müslüman bu zulme sessiz kalabilir? Filistinli gençler, Kudüslü gençler sahipsiz midir? Mescid-i Aksa sahipsiz midir?

04.10.20009 tarihli basın açıklamamızda “Anadolu Gençlik Derneği olarak bedenlerini Mescid-i Aksa için siper eden Filistinli mücahid kardeşlerimizi tüm yüreğimizle desteklediğimizi, her türlü insani- İslami aracı kullanarak mücadelelerine destek vereceğimizi ve bu çerçevede yapılacak tüm faaliyetlere katılacağımızı” duyurduk ve tüm faaliyetlere katıldık.

Anadolu Gençlik Derneği İstanbul Şubesi olarak Mescid-i Aksa duyarlılığı olan tüm duyarlı insanları Bu akşam 22:00’de Leventte İsrail İstanbul Baş Konsolosluğu önünde, yarın cuma namazından sonra Beyazıt’ta basın açıklaması ve duaya davet ediyoruz.

Ajans5.com/Özel Haber

Ermeni Meselesi Hakkında

Doç. Dr. Oya AKGÖNENÇ--Ermeni Meselesi Hakkında

Bazı olaylar vardır, öyle yapışır kalır bir taraflara. Bir türlü kurtulamazsınız. Neden geldiği de belli değildir. Nereye gideceği ise hiç değil. Ama onunla yaşamak zorunda kalırsınız. İşte Ermeni meselesi de aynen öyle bir olaydır. Ülkemizde ki son gelişmelere, “özür kampanyalarına”, şahsi hakaretlere, kişisel saldırılara bakılırsa olay adeta çığrından çıkmak üzere. Belki de maksat odur, zaten.

Olayların temeli:

Kısaca olayların temeline bakmakta yarar vardır. Selçuklu’ların onbirinci yüz yılda Anadolu’ya girişi ile Doğu’da ki küçük Ermeni krallığı’nın kalıntıları da tarihe karışmıştır. Daha önce de Bizans imparatorluğu tarafından yenilgeye uğratılan ve kendisine bağlanan bu krallığın halkı Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağılmış ve özellikle ticaret ve sanat ile uğraşabilecekleri metropol şehirlere yerleşmişlerdir.

Selçuklu’dan sonra Anadolu’nun hakimiyeti 700 yıl Osmanlı’ların idaresinde kalmıştır. Bu dönem içinde sanat ve dil bilgileri ile dikkat çeken Ermeniler, “en güvenilir millet” ünvanını kazanarak Osmanlıya yakın olmuşlardır. Ermeniler, Türklerin( Selçuk ve Osmanlı) idaresinde yaşadıkları bin yıllık dönem içinde de her hangi bir katliama veya toplu ceza ve haksızlığa uğramamışlardır.

Ermeniler’de müşahade edilen düşmanlığın kökeninde din farkı ve Islam düşmanlığı yatmaktadır. Islam’ın Anadolu’ya gelişi ile birlikte Ortodoks Ermeni kilisesi İslam’a karşı amansız bir mücadele başlatmıştır. Bu durum halen de sürüp gitmektedir. Bin yıl öncesine dayanan halk masallarından “Aslı ile Kerem” gibi ölümsüz aşk hikayesi (bir Ermeni papazın kızı ile bir Müslüman delikanlı’nın aşkı ve evlenmek istemesi olayını ve yaşanan trajedileri anlatır), aslında bu iki dinin ve etnik gurubun mücadele ve çekişmesinin acıklı bir hikayesidir.

On birinci yüzyıldan itibaren Avrupa’da çeşitli krallıkları ziyaret ederek Avrupalıları yardıma çağıran ve Müslümanlar üstüne bir haçlı seferi düzenlenmesini teşvik edenlerin başında Ermeniler gelmektedir.

Yine 13. yüzyılda Avrupadan gelen Haçlı seferlerine yardım eden, rehperlik yapan ve destek veren gruplara baş çekenler Ermeniler olmuştur. Bu sebeple Haçlı ordusu komutanı Fransız kralı tarafından Ermenilere ödül olarak Adana civarında küçük bir bölge “Klikya krallığı” olarak verilmiş ve liderine de taç giydirilmiştir. Bu geçici krallığı kendilerine tarihi hak olarak gören anlayış, Ermenilerin 20. yüz yılda Güney Anadoluda yaptıkları olaylara ışık tutabilir.

1919 da Fransız orduları ile Anadolunun Güney bölgelerini, Mersin, Çukurova, İskenderun , Gaziantep ve Maraş’ı işgal eden Fransız orduları içinde pekçok Fransız üniformalı Ermeni Anadoluya gelmiş ve buralarda Türklere karşı amansız katliamlar ve işkenceler gerçekleştirmişlerdir. Mahalli Ermeniler de onlara yardımda bulunmuşlardır.

Aynı şekilde Doğu sınırlarından geçerek Erzurum, Erzincan ve Sivas’a kadar ulaşan Rus işgali sırasında mahalli Ermeniler çete kurarak, Türk köylerinin basmaya, Türkleri acımasızca öldürmeye ve işgal yollarını Rus ordularına açmaya başlamışlardır. Tabiatıyla, Türklerden de gerekli tepki ve mücadeleyi görmüşlerdir. Ruslarla yaptıkarı bu “Beşinci Kol” çalışmaları ve işbirliği sırasında ki davranışlarının gaddarlığı zamanın Rus komutanını bile çileden çıkartmış olup, onun sonra birçok dile çevrilen hatıratın’da Ermeni mezalimini ve gaddarlığını tüm açıklığı ile dile getirmiştir.

İşte bütün bu hain davranışlarından ve Türklere karşı insanlık dışı tutum ve muamelelerden sonra Ermenilerin toplu halde bulundukları sınır bölgelerinden ve düşmanla işbirliği yapabilecekleri yerlerden daha iç ve daha uzak bölgelere göç ettirilmelerine karar verilmiş ve tehçir işlemi uygulanmıştır. Ama hiç bir zaman Osmanlı devletinin Ermenileri toplu yok etme kararı veya uygulaması olmamıştır.Osmanlı arşivlerinde buna ait tek bir belge bile yoktur.

1915 yıllarına rastlayan bu toplu göç (Tehcir) sırasında birçok menfi faktör insan ölümlerine yol açmıştır. 1915 yılının kışı çok soğuk kışlardan biri olarak hüküm sürmekte idi. Savaş dolayısı ile bütün yurtta kıtlık, hastalık mevcuttu ve yolda bazı aşiretlerin intikam güdüsü ile harekete geçmeleri gibi faktörler de olaylarda etkili olmuştur. O yıl yaklaşık 628000 Ermeniye yer değiştirtilmiştir. Çeşitli sebeplerle ölenlerin sayısı ise bundan çok daha az olmuştur. Buna rağmen savaşın hemen ardından Avrupaya giden Ermeniler “üç milyon Ermeni öldü” şeklinde bir propaganda yürütmeye başlamışlardır. Nevarki kısa bir süre sonra açıklanan Osmanlı nüfus bilgileri ışığında Osmanlıda ki tüm Ermeni nüfusunun sadece bir buçuk milyon olduğu ortaya çıkınca bu yalan beyan bırakılarak yeni bir sayı belirlenmiştir. Bu sefer de “ bir buçuk milyon Ermeni öldü” denmeğe başlanmışdır.

Anadolu ve Istanbul’da bu güne kadar hala yaşamlarını devam ettiren Ermeni nüfüsunun nereden çıktığı; Amerika, Fransa, Ingiltere ve Latin Amerika ülkeleri, Lübnan ve çeşitli Orta Doğu ülkelerine yerleşen Ermenilerin nereden gelmiş olduğu hiç bir zaman anlatılmamıştır. Ortaya atılan bu yalan üzerinde yeni stratejiler inşaa edilmiş ve iş politik bir intikam planı haline getirilmiştir.

Gittikleri toplama kamplarından ve yerleşim yerlerinden kaçan ve çeşitli Misyonerlik merkezlerine sığınan Ermeniler “bire bin katarak, abartılı ve gerçek dışı hikayeler anlatarak” kendilerini( Fransız, Ingilz, Amerikalı) misyonerlere acındırmış ve birçoğu böylece daha kolay yoldan ve bedava olarak yurt dışına çıkma ve yabancı ülkelere yerleşme imkanı bulmuştur. Gittikleri yerlerde de tutunabilmek için hikayelerine devam etmişlerdir. Bugün sistemli lobi faaliyetleri yolu ile halen bu işlemlerine devam etmektedirler.

Günümüzün gelişmeleri:

Bu gün en azılı “Türk düşmanı” olan Ermeniler işte bu Diasporada (yani dış ülkelerde dağılmış bulunan) ve 3. kuşak yani “torunlar nesli” olan Ermenilerdir. Bunlar, hakikatlerden ziyade sürekli abartılı suçlamalar işiterek yetişen ve bunları sorgulamadan kabul eden bir neslin fanatik düşmanlığını sergilemektedirler. Diyasporadakiler rahat ortamlarda yetişip, “Türk düşmanlığını” adeta bir “tarihi intikam” veya “siyasi bir hobi” olarak geliştirmişlerdir. Diğer taraftan sınır komşumuz Ermenistanda ki Ermeniler de bu dış dünyada ki zengin kuzenlerinden gelecek hibe ve bağışlarla ve onların sağladığı siyasi güç ile Kafkasya’da aynı politikayı yürütmeye devam etmişdirler.

Nitekim 1992 de Azerbaycanın Hocalı yöresinde Türk köylerine saldıran ve inanılmaz vahşet gösteren Ermeni güçleri bu olayları sadece günümüzden 16 yıl önce gerçekleştirmişlerdir. 1915’te yaptıklarının aynısı ve hatta daha da kötüsünü 1992 de tekrarlamışlardır. Bugün Azerbaycanın %21 toprağı Ermeni işgali altında olup, oradan Azerbaycana kaçmış olan bir milyon’un üstünde ki Azeri “kaçkın”

Halen kamplarda perişan halde yaşamaya çalışmaktadır.

Türkiye’nin sınır kapılarını kapatması da Ermenilerin yaptığı bu katliam, vahşet ve haksızlığa karşı bir protesto olarak gerçekleştirilmiş ve haksız işgalin sonuna kadar bunun devam edeceği kendilerine bildirilmiştir.

1970’li yılların sonlarına kadar Ermeni ASALA terör örgütü, Ermeniler adına 30’un üstünde Türk diplomatını hunharca şehit etmiştir. Elçi ve çeşitli diplomatları öldürürken “Türk Devletini” sembolik olarak vurmuş olduklarını iddia eden bu guruplar ne yazık ki çeşitli Avrupa devletlerinin müsamahası sayesinde bunları yapabilmişlerdir. Bu ülkeler güvenliği ile yükümlü oldukları elçilikleri koruyamamış veya korumamış ve böylece Asala teröristleri işlerine devam etmişlerdir.

ABD de Los Angeles’ta ki Türk baş konsolosu ise “dostane yaklaşıma ve diyoloğa inanan” bir kişi olarak Ermeni gruplarının temsilcilerini evine yemeğe davet ederek işe başlamış ve yemeğe gelen iki Ermeni lideri, Konsolosu kendi evinde vurup, öldürmüş ve sonra da Amerikan polisine telefon ederek, “burada bir köpek leşi var, gelin, alın” diyerek de haber vermişlerdir.

Bütün bu olayları bilmeyen veya duymamış olan,”özürcülere” duyurulur.

Devam eden hatalar:

Diyaspora Ermenisi zengindir. Lobi faaliyetlerine bağış yapacak güçtedir. Ermeni kilisesi tarafından yönetilir ve organize edilir. Tarihi ve dini düşmanlık ve intikam hevesinden asla vazgeçmemiş durumdadır. Çok sinsice ve özellikle de din kanallarını kullanarak çalışmaktadırlar. Birçok yabancı parlamento da “sözde Ermeni soykırımının” olduğunu kabul ettirmişlerdir. Parlamentolar tarih veya araştırma kurumları değildir. Siyasi kurumlardır. Üstelik kendilerine, Ermeni iddialarını doğrulayacak hiç bir gerçek delil de sunulmamaktadır. Buna rağmen, bu siyasi kurumlar üstlerine vazife olmayan işler yaparak, deklerasyonlar yapmakta ve Türklerden de bu olayları kabul etmelerini istemektedirler.

Diğer bir gelişme ise Türkiyede yaşanmıştır.Son yıllarda ki yabancı sermaye teşviki ile ülkemize gelen Avrupa kaynaklı şirketlerden özellikle Fransız Axa şirketi hiç doğru olamayan işler yapmıştır. Türk Oyak şirketi ile ortaklık kuran Axa daha sonra Oyak’a bildirmeden ve onun da dikkatsizliğinden yararlanarak zararlı işlere girişmiştir. Axa sigorta şirketi, Kaliforniyada ki Ermeni taleplerine olumlu cevap vererek onlara “soykırım tazminatı ödemiştir.” Böylece, Türk hükümeti ve özellikle ordu kaynaklı olan Oyak çok zor bir durumda bırakılmıştır. Üstelik olay hukuk alanında emsal teşkil edecek bir nitelik kazanmıştır. Olayın duyulması ve birçok kişinin bu konuda yazmasına rağmen, yurt içinde şu ana kadar da tatmin edici bir açıklama yapılmamıştır.

Baştaki hükümetin yapmakta olduğu çeşitli jestler (Akdamar kilisesinin tamiri ve merasimle açılması ve Ermeni yetkililerin Türkiye’ye özel olarak daveti gibi) de Ermenistan’a fazla bir etki yapmamakta ve onların politikalarında herhangi bir değişiklik olmamaktadır. Diyasporada ki Ermeniler ise bütün yapılanları ,”bir suçluluk duygusunun borç ödeme güdüsüne” bağlamaktadırlar.

En son gelişmelerde ise acı ve hatta traji-komik olan durum da şudur: “özürcülerin” diledikleri özüründen sonra ABD’de Ermeni lobisi başkanı bu durumdan pek memnun olmamış ve ”evet, bazı Türkler doğru istikamette adım atmaya başladılar ama bunlar yetmez. yapılanlar henüz pek de beğenilecek şeyler değildir.”...”it is not good enough” diyerek olayı küçümsemiştir.

Ermeni konusunu tüm yönleri ile doğru bilmek, olay ve gelişmeleri doğru okumak ve kendimize yaraşır bir duruş ve tavır sergilemek gerekmektedir. Dik durmanın ve doğru hareket etmenin zamanı gelmiştir.

http://www.esam.org.tr/mayrinti.aspx?MakaleID=223

İslâm ve İslâmcılık

İSLÂM ile İslâmcılık özdeş değildir. İslâm ilâhî dindir, İslâmcılık o dine dayandırılmış beşerî bir ideolojidir.

İslâmcılık ideolojisi tek bir ideoloji değildir, aralarında az veya çok farklılıklar olan bir ideolojiler manzumesidir.

Yirminci asırda bir grup İslâmcı, Tevhid'i dar mânâda ele almış ve bir kısım Müslümanları tekfir etmiştir.

Bazı İslâmcı ekoller ve gruplar İslâm dinindeki cihad kavramını sınırlarından çıkartmışlar ve genelleştirmişlerdir. Dünyanın en akıllı, en bilge, en uzak görüşlü insanı olan Yüce Peygamberimiz (Salat ve selâm olsun O'na) "Siz ne halde iseniz, o şekilde idare olunursunuz" diyerek devlet, rejim, idare konusunda Müslümanlara temel prensibi vermiştir.

Kur'ân "Bir toplum kendini bozmadıkça Allah onu bozmaz" kuralını bildiriyor.

Bir ülkeye kötü bir idare geldiyse, orada kokuşma ve zulüm varsa bu bir neticedir. Neyin neticesidir? Orada Müslümanların bozulmuş olmasının neticesidir. Bozulma sebeptir.

Sebebi değiştirmeden neticeyi değiştirmek mümkün değildir.

İslâm bir ıslah dinidir. İnanç ve düşünceleri, bilgiyi ve kültürü doğru hale getirmek... Amelleri (aksiyonu) iyi hale getirmek... Yeryüzüne, topluma elden geldiği nisbette güzelliği hakim kılmak...

İslâmcılar sebepleri bıraktılar, neticeyi değiştirmek için çalıştılar ve başarılı olamadılar.

İslâm dünyasında İslâmcılar tarafından çok komplo teorisi üretildi. Bizi Yahudiler, Haçlılar, dış ve iç düşmanlarımız bugünkü esir, zelil, perişan, parçalanmış hale getirdi... Onları bertaraf edebilirsek kurtuluruz diye düşündüler.

İslâm dünyası kendini İslâm'a, Kur'ân'a, Sünnete uydurmazsa; dünyada bir Siyonist, bir haçlı bile kalmasa yine hür, aziz, üstün olamaz.

Evet dış düşmanlarımız vardır ama bizim belimizi büken kendi zaaflarımız, hıyanetlerimiz, kötülüklerimiz, günah ve isyanlarımızdır.

İslâm dinine göre zilletin ve sürünmenin sebepleri şunlardır:

1. Tevhide, Kur'ân'a, Sünnete, Şeriata aykırı bozuk ve bid'at inançlar.

2. Din ve dünya ilimlerinde cahillik.

3. Kulların Allah ile olan muamelelerinde ihlas bulunmaması, niyet bozukluğu.

4. Takva (Allah'tan korkmak, çekinmek, emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmakta gevşeklik.

5. Fısk, fücur, günah, isyan ve tuğyanın aleni hale gelmesi, küstahça işlenmesi.

6. Mü'minlerin bir İmam-ı Kebir'e biat ve itaat ederek birlik olmamaları. Kur'ân; parçalanır, bölünürseniz rüzgârınız, devletiniz elden gider diye haber veriyor.

7. Her türlü emanetin ehline değil, ehil olmayana verilmesi.

8. Emr-i maruf ve nehy-i münker farzının ya bilkülliyye (tamamen) terk edilmesi, yahut çok yetersiz şekilde yapılması.

9. Mü'minlerin yetmiş kadar ana, yüzlerce hattâ binlerce alt fırkaya ayrılarak kimisinin birbirini tekfir etmesi.

10. Ümmetin ahirete değil, dünyaya yönelik olması, paranın ve malın ana değer haline gelmesi; lüksün, sefahatin, her türlü israf ve beyinsizliğin haddini aşması. Müslümanların çoğunluğu aç, perişan, sefil halde iken zengin ve varlıklı bir azınlığın Nemrud ve Firavun gibi safa ve saltanat sürmesi.

Bu listeyi uzatabiliriz ama bu kadarını saymak yeterlidir. Bunlardan, sadece emr-i maruf ve nehy-i münker farzının terkinin bile bir İslâm toplumunu bitirmeye, batırmaya, azab-ı ilahiye maruz bırakmaya yettiği bildirilmiştir.

İslâmcı fırkalar, Ümmetin ıslahı konusunu derin şekilde düşünmediler. Mevcut bozuk rejimleri, cahiliye sistemlerini şiddetle devirerek yerine İslâmî, âdil, hak bir düzen kurabileceklerini sandılar. Maalesef hiçbir ülkede başarılı olamadılar. Büyük zaman kaybı oldu... Büyük enerji ve mal israf edildi... Fırsatlar, imkânlar heba oldu... Ümitler yitirildi.

Müslümanların kurtuluşu, izzeti, tahriri (hürleşmesi) için ıslaha yönelik genel bir özeleştiri yapılması şarttır. Bu özeleştiri Kur'ân'a, Sünnete, fıkha, Şeriata, Ehl-i Sünnet ve Cemaate uygun olacaktır.

Kur'ân'ı heva, heves ve re'y ile tefsir ederek ıslahat olmaz.

Sünnete sırt çevirerek, sahih hadîsleri ayıklayarak ıslahat olmaz.

Fıkhı ve ahkam-ı şer'iyeyi inkâr ederek ıslahat olmaz.

Mezhepler puttur diyerek ıslahat olmaz.

İslâm'ın zahirine, Şeriat'a uygun tasavvufu ve tarikatı inkâr ederek, sufî Müslümanlara müşrik ve kâfir damgasını vurarak ıslahat olmaz, aksine fitne ve fesat olur. Tasavvuf İslâm'ın mâneviyat boyutudur.

Sebepleri değiştirmeden neticeler değişmez. İslâm fıkhı ve şeriatı huruc alessultan konusunda hükümler koymuştur. Öyle deli dana gibi cihad yapılmaz.

İslâm dini terörü kabul etmez.

Dünyaya adalet, güvenlik, barış getirmek için Hak katından gönderilmiş İslâm, hiçbir suçu olmayan kadınların, çocukların, sivillerin feci şekilde katledilmesine izin vermez.

İslâm medeniyet dinidir, bedeviyet dini değildir. Müslümanların temel vazifelerinden biri de İslâm medeniyetine göre medenî olmaktır.

İslâm Ümmeti vasıflı, güçlü, üstün, bilgili, kültürlü, ahlâklı, faziletli, bildiği ile âmil Müslümanlarla yükselir, necat bulur. Bir İslâm toplumunda yeterli sayıda vasıflı Müslüman yoksa o toplum ne kurtulur, ne yücelir.

İslâm uhuvvet dinidir. Allah'ın birbirlerine kardeş yaptığı mü'minler birbirlerini sevmedikçe hakikî ve olgun mü'min olamazlar.

Müslümanlar İslâm'a sarılarak kurtulabilir. İslâmcılık ideolojileri birer macera fırkasıdır. Heyecanlı kimseleri cezb eder ama ümit edilen zafere ulaştırmaz.

İslâm toplumunu olgun ve vasıflı Müslüman yapmak için, Kur'ân'a ve Sünnete uygun, çağın şartlarını gözönüne alan dört başı mamur bir ıslahat, yeniden dine dönüş plan ve programı yapılmazsa kurtuluş, itilâ (yücelme), izzet çıkmaz ayın son çarşambasına kalır.

İslâm için en zararlı, en tehlikeli şey (kaynağını dinden alsa bile) ideolojidir.

* (İkinci yazı)

YAKAMOZLAR

GECE... Hava bulutsuz kamerî ayın on dördü... Ay gökte pırıl pırıl...Siz bir nehrin üzerindeki köprünün ortasındasınız... Küpeşteden, akan sulara bakıyorsunuz... Suyun üzerinde milyonlarca yakamoz var... Işıl ışıl, cıvıl cıvıl... Ay ışığı sulardaki minik dalgalara vurdukça bir saniye bile devam etmeyen bir var bir yok ışıltılar meydana getiriyor... Nehir büyük, yakamozlar sayısız, sebatsız, akıp gidiyor sular...

İşte medyanın günlük haberleri, yorumları da genellikle böyledir. Yakamozlar gibi bir yanar bir sönerler, hiç sebatları yoktur.

Önemli olan yakamozlar değildir; nehirdir, suyun akışıdır, belki selin gelişidir.

Filan TV kanalında kavga çıkmış, iki kişi saç saça baş başa olmuş... Futbol maçında ırkçılık yapılmış...Mankenin birinin fermuarı açılmış... Bir kedi ile bir fare arkadaş olmuş... Filan ülkede babasından büyük bir çocuk varmış... Manken Nanemane yemiş... Futbolcu Klimptaris maçtan önce herkesin içinde istavroz çıkartmış...Her gün böyle yüz binlerce yakamoz haber, yakamoz yorum. Binlerce gazete, binlerce dergi, yurt çapında binlerce TV ve radyo...

Toplum yakamoz haber ve yorumlarla ilgilenirken asıl gündem maddelerini, asıl haberleri ihmal ediyor.

Türkiye'nin bir Türkçe meselesi var, üzerinde kaç kişi duruyor?

Okullarda uyuşturucu yaşı 10'a düşmüş, bu ne demektir, toplum nereye gidiyor? Kimin umurunda.

Bir kısım kız veletler 8, oğlan veletler 9 yaşında bülûğa ermeye başlamış...

Okul sayısı çoğaldıkça hapishaneler de çoğalıyormuş. 500 kişilik cezaevinde bin kişi varmış, bir kısım mahkûmlar ve tutuklular yerlerde yatıyormuş...

Yeni yapılarımızı inceleyen Japon uzman, "Binalarınız depreme dayanıklı değil, bir sarsıntıda çöker" demiş.

Tayvan eski cumhurbaşkanı rüşvet suçundan müebbet yemiş, şimdi içerideymiş.

Çılgın bir toplum olduk ama yakamozlarla meşgul olmaktan halimizi göremiyoruz.

Zengin azınlıkla fakir çoğunluk arasındaki uçurum derinleşiyormuş...

Ayda 100 bin lira maaş alan ünlü sunucu Türkiye'nin asıl gündemini ekranlara taşımıyor. İstese bile rant olmadığı için taşıyamaz. Büyük halk kitleleri yakamoz istiyor.

Münevver cinayetinde yakamozlarla uğraşıldı esas ihmal edildi.

İstanbul'un nüfusu 20 milyonu aşmış, 40 milyona çıkartmak için rantçılar harıl harıl çalışıyor, çılgın bir yapılaşma faaliyeti var. İstanbul 40 milyon olursa Türkiye tepetaklak olurmuş, kimin umurunda...

Yakamozları bırakıp da nehirle, suyun akışıyla, yaklaşan selle meşgul olabilsek... Sel gelirse ne köprü kalır, ne yakamoz, ne de onları seyredecek kişiler.

09.10.2009

http://www.milligazete.com.tr/makale/islâm-ve-islâmcilik-140262.htm

Hamas'tan Müslümanlara çağrı

Hamas yayınladığı açıklamada bütün Filistin halkıyla İslam ümmetinden 09 Ekim Cuma gününü Kudüs ve Mescidi Aksa'ya destek günü ilan etmelerini istedi.

  • Hamas'tan Müslümanlara çağrı -

İslamî Direniş Hareketi (Hamas) yayınladığı açıklamada bütün Filistin halkıyla İslam ümmetinden 09 Ekim Cuma gününü Kudüs ve Mescidi Aksa'ya destek günü ilan etmelerini; destek için gösteri ve yürüyüş yapmalarını talep etti.

İslamî Direniş Hareketi yayınladığı açıklamada şunları ifade etti:

"İslam ümmetini, Mescidi Aksa'da ümmetin onuru için işgale karşı bedenlerini siper edenlere destek vermek ve Siyonist işgal varlığını himaye ederek Filistin şehitlerinin kanını hiçe sayan Abbas ve Oslo takımını kınamak için yarın kitlesel gösteri ve yürüyüş yapmaya; Filistin davası yanında tavır almaya davet ediyoruz."

Fanatik Yahudilerin Mescidi Aksa'yı basma tehditlerine karşı, Kudüs halkı altı gündür işgal güçlerinin baskı ve engellemelerine rağmen Mescidi Aksa'da nöbet tutuyor; işgal askerlerin himayesinde hareket eden gaspçı Yahudilerin Mescidi Aksa'yı kirletmelerine müsaade etmiyor.

http://www.milligazete.com.tr/haber/hamas-tan-muslumanlara-cagri-140322.htm

Gine kadar değeri yok mu?

İşgalci İsrail'in Mescid-i Aksa'ya yönelik sinsi kuşatması devam ediyor. 1 milyon Yahudi'yi Mescid-i Aksa'nın etrafına toplamaya çalışan İsrail'deki son yaşanan baskı ve zulme, ne Başbakan Erdoğan'dan ne de Dışişleri Bakanı Davutoğlu veya Bakanlığı'ndan 'tek bir kelime' yorum gelmedi.

  • Gine kadar değeri yok mu? -

İşgalci İsrail'in Mescid-i Aksa'ya yönelik sinsi kuşatması devam ediyor. 1 milyon Yahudi'yi Mescid-i Aksa'nın etrafına toplamaya çalışan İsrail'deki son yaşanan baskı ve zulme, ne Başbakan Erdoğan'dan ne de Dışişleri Bakanı Davutoğlu veya Bakanlığı'ndan 'tek bir kelime' yorum gelmedi.

Son bir hafta içinde Gine'deki katliam, Hindistan'daki sel felaketi, Güney Pasifik'teki deprem ve Yemen'deki şiddet olaylarına ilişkin olarak en azından diplomatik de olsa bir yazılı açıklama yapan Dışişleri Bakanlığı, konu İsrail olunca bir anda sessizliğe büründü. Bakanlık, Kudüs ve Mescid-i Aksa'da yaşanan olaylar karşısında bugüne kadar herhangi bir açıklama yapmadı. İsrail'de yaşayan Yahudilerin her yıl 6-14 Ekim tarihleri arasında kutladıkları Sukot Çardaklar Bayramı'nın bu yıl bazı fanatik Yahudiler'in yaptığı kışkırtmalar sonucu, farklı bir boyut kazandı.

1 Milyon Yahudi'nin bu bayramda Mescid-i Aksa'daki Burak Duvarı olan bilinen Yahudilerin Ağlama Duvarı diye adlandırdığı yere gelerek dua etmeleri için yapılan çağrı ile bölgedeki tansiyonu bir anda yükseltti. Özellikle bazı fanatik Yahudilerin geçtiğimiz yılların aksine Mescid-i Aksa'ya girme girişimleri, Müslümanların tepkisini çekti. Terör devleti İsrail'e bağlı askerlerin Filistinli Müslümanlara yönelik sert müdahaleleri ve Mescid-i Aksa'nın Koruyucusu Raid Salah'ı göz altına alması, dinamitin fitilini ateşledi. Özellikle nükleer silah tartışmalarında bir anda uluslar arası arenada yalnız kalan İsrail'in, olayları kışkırtarak dikkatleri başka yöne çekmeye çalıştığı yorumları da yapılıyor.

Dışişleri Bakanlığı da, Mescid-i Aksa'ya ve Filistinli Müslümanları karşı gerçekleştirilen saldırıya karşı sessiz kaldı. Bakan Davutoğlu'nu bu konuda hiçbir yorumda bulunmazken, Bakanlık sözcüsünden bir tepki gelmedi. Dünyanın en ücra köşesindeki bir doğal afet ve şiddet olayına karşı diplomatik de olsa bir açıklama yapan Bakanlık, konu İsrail olunca; bütün dünya televizyonlarında yayınlanan görüntüleri görmezden geldi.

Peki Dışişleri Bakanlığı son bir haftada, ne gibi açıklamalar yaptı? İşte birkaç örnek. Gine'de yüzden fazla sivilin öldüğü olaylarla ilgili olarak 1 Ekim'de yazılı bir açıklama yapan Bakanlık, üzüntüyle karşıladığı olayları kınadı. Açıklamada, "Gine'deki siyasi geçiş sürecinin sorunsuz, barışçıl ve demokratik bir biçimde gerçekleşmesini ümit etmekteyiz. Gine'nin barış ve istikrarı, Gine halkı için olduğu kadar bölge ülkeler için de büyük önem arz etmektedir. Türkiye, bu süreçte Gine'ye gerekli yardımı yapmaya hazırdır" denildi.

Samoalılara sabır diliyoruz

Yine Güney Pasifik'te maydana gelen deprem ve tsunami ile ilgili olarak 2 Ekim'de üzüntülerini bildiren bir açıklama yapan Bakanlık, "Türkiye, Güney Pasifik'te meydana gelen şiddetli deprem sonrasında Bağımsız Samoa, Amerikan Samoası ve Tonga'ya bağlı bir ada olan Niuatoputapu'yu vuran tsunaminin neden olduğu can ve mal kaybından derin üzüntü duymaktadır. Bu zor dönemde yakınlarını kaybeden ve maddi zarara uğrayan Samoa, Amerikan Samoası ve Tonga halklarına sabırlar diliyoruz" mesajı gönderdi. Son olarak Hindistan'daki şiddetli yağmurlar nedeniyle yaşanan sel sonrası meydana gelen can ve mal kaybına yönelik üzüntülerini bildiren bir açıklamayı 5 Ekim'de yayınlayan Bakanlık, mesajında şu ifadelere yer verdi: "Bu zor dönemde yakınlarını kaybeden ve maddi zarara uğrayan dost Hindistan halkına sabırlar diliyoruz. Hindistan'a, imkânlarımız ölçüsünde gerekli yardımı yapmaya da hazırız. Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan da Hindistan Başbakanı Manmohan Singh'e bir taziye ve destek mesajı iletmiştir".

Türkiye'den İsrail'i çekimser destek

Türkiye'nin İsrail'e yönelik en son desteği, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun (UAEK) Viyana'daki genel kurulunda ortaya çıkmıştı. Arap Birliği üyelerinin sunduğu 'İsrail'in nükleer yetenekleri' başlıklı karar tasarısının oylamasında, Türkiye 'çekimser' oy kullandı. Türkiye ile birlikte 7 ülke çekimser, 46 ülke de 'hayır' oyu kullanınca İsrail'in nükleer silahları ve çalışmalarını konu alan rapor 43 ülkenin 'evet' oyuna karşın gündem dışı kalmıştı.

Hükümet niye sessiz?

İstanbul'daki IMF toplantıları ile meşgul olan Hükümet üyeleri, Kudüs'te yaşanan olaylara ve zulmü karşı sessiz kaldı. 'One Minute' diyen ancak İsrail'e karşı hiçbir ciddi yaptırım kararına imza atmayan Başbakan Erdoğan'dan olayların ilk çıktığı günden bugüne kadar herhangi bir açıklama gelmedi. Erdoğan'ın terör devleti İsrail karşısındaki perde arkasında tavrı ile kameralar önündeki açıklamaları arasındaki tutarsızlık hala devam ediyor. One Minute çıkışından ardından son yaptığı ABD seyahatinde ülkedeki etkin Yahudi çevreleri ve lobileriyle bütün buzları eriten Erdoğan ve AKP iktidarı, Kudüs'te Mescid-i Aksa ve Müslümanlara yönelik son saldırılar karşısında sessiz kaldı. Erdoğan ABD'yi ziyaretinin ilk saatlerinde herkesten önce, New York'ta kaldığı Plaza Otel'de yaklaşık 50 kadar Yahudi Kuruluşunun temsilcilerini kabul etmişti. Toplantının ardından konuşan dünyaca ünlü Yahudi teşkilatı ADL'nin Direktörü Yahudi Abraham Foxman'ın One Minute için söylediği "Biz unuttuk ve yaşananları tarihe gömdük'' sözleri tarihe geçmişti.

http://www.milligazete.com.tr/haber/gine-kadar-degeri-yok-mu-140291.htm

camiler mahyalar

6 Ekim İstanbul’un düşman işgalinden kurtuluşu nedeniyle Eminönü’ndeki Yeni Cami’ye “Milli birlik esastır”, Sultanahmet’e “Ordumuza şükran borçluyuz”, Süleymaniye’ye “Ne mutlu Türküm diyene”, Üsküdar Yeni Cami’ye “Kurtuluşun kutlu olsun”, Eyüp Sultan’a “Önce vatan” mahyaları asılmış. Ey Müslümanlar! Yarın cuma. Camiye gideceksiniz. Restore edilmesine rağmen Süleymaniye’nin bahçesini dolduracaksınız. Düşünün ki namaz kıldığınız o caminin tepesinde şöyle bir mahya asılmış “Günde bir kadeh şarap kalbe iyi gelir.” Öfkelenirdiniz değil mi? Kur’an’da açıkça haram edilmiş bir şeyin cami tepesinde ne işi olabilirdi. O yazı caminin tepesinde asılı durdukça o camide namaz kılınabilir miydi? Peki, içkiyi haram eden Kur’an bakın milliyetçilik için ne diyor: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerli ve en üstün olanınız, takva bakımından en üstün olanınızdır.” (Hucurat 49/13) Kur’an “Türk olmuşsun, Arap olmuşsun, Kürt olmuşsun fark etmez. Bununla övünmeyi, bununla üstünlük taslamayı tıpkı içki içmeyi yasakladığım gibi sana yasaklıyorum” diyor. Peki, şimdi söyleyin Kur’an açıkça “Ne mutlu takva sahibiyim diyebilene” derken 41 milleti adaletle yönetmesiyle meşhur Kanuni’nin yaptırdığı Süleymaniye Camii’nin minarelerine asılmış “Ne mutlu Türküm diyene” sözünün Kur’an açısından “Günde bir bardak şarap kalbe iyi gelir”den ne farkı var? Kapısında kimseye ırkı, kimlik kartı pasaportu sorulmayan o mabede sizce o mahya yakışıyor mu? Suudiler Kâbe’nin minarelerine “Ne mutlu Arabım diyebilene” yazısı assaydı hoşunuza gider miydi? Peki, bu hoşnutsuzluğunuzu yarın o camide size nasihatler verecek imama da bildirmeyecek misiniz? Ey Cuma Namazı’nı Sultanahmet Camii’nde kılacak Müslümanlar! Siz caminizin tepesine “Ordumuza şükran borçluyuz” mahyası astıranlara sormayacak mısınız? Cuma’ya gidiyor diye subayları atan orduya mı şükran borçlusunuz? Kutlu Doğum Haftası fazla şatafatlı kutlandı diye geceyarısı e-muhtıra veren orduya mı şükran borçlusunuz? Cuma’ya giden memurları fişleyen, oruç tutan Genelkurmay Başkanı’nı evinden sefertası taşımak zorunda bırakan orduya mı şükran borçlusunuz? Hakkâri Çukurca’da altı askeri şehit eden asker mayınları ile ilgili hâlâ açıklama yapmayan orduya mı şükran borçlusunuz? Yoksa üç karakolun arasında küçük Ceylan’ı havan topuyla vurup, sonra da “kim yaptı bilmiyoruz” diye açıklama yapmakla yetinen orduya mı şükran borçlusunuz? Belki de şükranlarınızı bildirmek için başörtülü eşinizle karargâha gittiğinizde sizi içeri bile almayacak orduya şükran borçlusunuzdur? O caminin imamına “Biz gerçek Müslüman olsaydık bugün bu caminin minaresine “Orduya şükran borçluyuz” değil, “Küçük Ceylan’ı kimler vurdu” yazan bir mahya asılmalıydı diye çıkışmayacak mısınız? Ya sevabı çok olsun diye İstanbul’un manevi direklerinden Eyüp Sultan’ın Camii’ne gidecek Müslümanlar! Peygamberi evinde misafir etmiş, şimdi de İstanbullulara misafirliğe gelmiş Ebu Eyüb El Ensari’nin türbesinin başına “Önce vatan” mahyasını asmışlar. 80 yaşında “Önce vatan, önce Arabistan” demeyip, evinden kilometrelerce uzağa İstanbul’a gelmişti Eyüp El Ensari. Ve vasiyetinde de “Önce vatan” demeyip şehit düştüğü İstanbul’a gömülmek istemişti. Ve şimdi biz 1300 yıldır bize “Önce vatan değil” diyen Eyüp Sultan’ın mezarının başına, inandığı şey için Eyüp’ten Fatih’e bile gitmeyecek üç beş tane uyuşuk memura uyup “Önce vatan” yazısını astık. Bir nevi büyük sahabeye “Senin vatanın yok mu, ne işin var burada ey Arab” demiş olduk. Açılıma kızan milliyetçi memurların İstanbul’un en kutsal mekânlarından birine siyaset sokmasına izin verdik. Yarın Eyüp’te namazını kılacak Müslümanlar Eyüp El Ensari’nin ruhunu inciten o mahyaya bir şey demeyecek misiniz? Peki, siz namaz için Eminönü’ndeki Yeni Cami’yi seçen Müslümanlar! Cami imamınıza siz de sorun: Kur’an’ın ve İslâm’ın neresinde var “Milli birlik esastır” ilkesi? Hangi milli birlik? Ne alakası var camiyle bunun? Hadi ona İslâm’da derme çatma bir yer bulursa şunları da sorun: Peki muhterem hocam. O halde camiye “Daha çok demokrasi”, “Sivil anayasa istiyoruz”, “Darbeciler yargılansın” mahyaları asmaya ne dersiniz? Bunlar siyasi de “Milli birlik esastır” değil mi? Hani laik devlettik? Devletin, resmî ideolojinin ne işi var camilerde? Erbakan, camileri arka bahçesi olarak kullanıyor diye kızıyordunuz, peki aynı şeyi niçin şimdi devlet yapıyor? Bu laikliğe aykırı değil mi? Yarın binlerce kişinin namaz kılacağı bu camilerde ayağa kalkıp “Bu mahyanın caminin tepesinden ne işi var” diye hesap soracak cesur bir Müslüman aranıyor.

http://www.taraf.com.tr/makale/7830.htm