22 Kasım 2007 Perşembe

BAŞÖRTÜLÜLERİ SAVUNAMAMAK

BAŞÖRTÜLÜLERİ SAVUNAMAMAK


Tesettüre farklı bir açıdan bakan Anadolu Gençlik eleştiri oklarını kıyafetleri giyenlere,başörtüsünü demokratik bir hak olarak savunan islamcılara ve tesettür giyim mağazalarınada yöneltti.İşte yazı

Nereden nereye geldik. Değiştiremediğimiz zaman bizi dönüştürmeye devam ediyor.
Bin yıl sürecek o meşhur sürecin başlarında ne bedeller ödemiştik halbuki. Okullarımızdan, işlerimizden olmuştuk belki ama dik durabilmiş, Müslüman onurunu ezdirmemiştik.
Edeb ve haya timsali, görüldükleri zaman insanlara Allah’ı (c.c) hatırlatan kardeşlerimiz vardı. Zamanla azaldılar. Mumla aranır, parmakla gösterilir hale geldiler eh ne yalan söyleyelim artık “marjinalleştiler”. İslam’ın “ılımlısı”, “örtünün janjanlısı” moda oldu.
İlk olarak adına tunik dendiğini daha sonraları öğrendiğim bir ilginçlikle çıktılar karşımıza edeb timsali kardeşlerimizden sonra gelenler. Henüz bu yeni görünüşlerine alışamamıştık ki renklere bulandılar. Pembe, mor, fıstık yeşili gibi “asil” renklere, çok gereği varmış gibi çiçeklere böceklere bulandılar. Allah’ın emri başörtüsünü (sanırım demokratik bir hak olarak) savunan bir hanımefendiye de kaynak oldular. Başörtülülerin artık öyle simsiyah elbiseler giymediklerini allı pullu elbiseleri olduğunu anlattırdılar.
Daha bu yeni görünümlere alışamamışken tunik denilen şeyin “fazladan örtü” olduğuna hükmetmiş olmalı ki birileri onu da kaldırıp atıp markalı eteklerin “janjanlı” dünyasına katıldılar.
Birilerine “bol” gelen eteklerde fazla kalmadı üzerlerinde. Kumaş ve kot pantolonlara “inkılap” ettiler. Alanında tek olan bir firmada destek verdi bu inkılaba.
Ve Konya’daki başı kapalı, beli açık göbek atan o kızdan sonra film koptu, her şey dibe vurdu. Ve bir haber spotu sanırım her şeyi daha da güzel bir şekilde özetliyordu: “Bayanların çoğu başörtülü, erkekleri sakallı yaklaşık 50 bin kişi Feshane’yi doldurdu. Hayır, bir başörtüsü mitingi için değil, Sami Yusuf konseri için. Ancak görüntü Tarkan konserini aratmadı.”
İşin özü, güzelliğin namahremden saklanması, arka plana itildi. Çiçekler böcekler, allı pulla rengarenk elbiseler aldı başını yürüdü. “Güzel” olmak konusunda bir “aşık atma” başladı. Güzel olabilmek uğruna tesettürlerini feda edenler Mehmet Şevket Eygi'nin tabiri ve uymaya çalıştıkları şeyin kavramları ile tam bir “rüküşlük” abideleri olarak ortaya çıktı.
İsmet Özel de “Başörtülü kızın başörtüsünün markasıyla, göbeği açık kızın pantolonunun markası aynı. Aynı yerlere girip çıkıyorlar, aynı filmi izliyorlar ikisinin de amacı aynı” diyor. Kafalarındaki “ne amaçla takıldığını artık kestiremediğimiz” baş örtüleri (artık başörtü değil) çıkarttıklarında başı açıklarla aralarında bir fark kalmıyor. Bu yeni kimlik artık bizi yansıtmıyor.
Bu bozulmaya yukarıdaki örneklerde olduğu gibi bu yozlaşmaya birçok Müslüman münevver karşı çıkıyor. Müslüman hüsn-ü zannını zorlayan bazı yorumlarda ise yaşanan sürecin bize yansıması ile birlikte gelen bir yozlaşma kabul edilmekle birlikte yeni kapananların geçiş süreci olabileceği yorumları yapılıyor.
Elbette “Mümin kadınlara söyle: (Yabancı erkeklere bakmaktan) sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, (el, yüz gibi) görünen kısmı hariç, ziynetlerini (Saç ve gerdan gibi ziynet takılan yerleri) göstermesinler, başörtülerini yakalarına kadar (saç, kulak ve gerdanlarını) örtsünler!” (Nur,31) hitabına harfiyyen uyan kardeşlerimiz bu yazımızın konusu değildir ama hükümleri bu kadar açık olan, yüzyıllardır aynı ciddiyetle uygulanan tesettür farzının bu derece sulandırılmış bir hal alması karşısında sanırım herkesin sabrının sınırları zorlandı. Tesettürden sadece başlarında bulunan örtü ile nasiplenmeye çalışanlar yada nasiplenilebilir sananlar “başörtülerini yakalarına kadar (saç, kulak ve gerdanlarını) örtsünler!” hitabını da es geçtiler ve “sıkmabaş” tabirinin çıkmasına fırsat verdiler. Tamam en başından beri savunulan başörtüsünün, tesettürün kendisi idi ama yıllardır başörtüsü mücadelesi verenler artık “bunlar için mi?” demeye başladı.
Fakat bu açmazda bazı Müslüman münevverler ve kanaat önderlerimizin senelerdir sergiledikleri tavırlarda göz ardı edilebilecek cinsten değil. Başörtüsünü Allah’ın emri olduğunu adeta sümen altı ederek bir demokratik hak vurgusu ile savunanlar ve “hepi topu bir bez parçası taksalar ne olur” mealindeki açıklamaları ile yasakçılara “aslında fazla bir şey istemiyoruz” mesajı vermek isteyen Müslüman münevverler ve kanaat önderlerin de bu vebale ortak olmadıklarını düşünemeyiz. Yine tesettüre riayet edilmeyen elbiseleri ile tesettür giyim mağazalarını bu sorumluluktan muaf tutamayız.
Giderek dünyevileşiyoruz. Her alanda olduğu gibi tesettür karşısında Müslümanların hassasiyetlerinin her geçen gün azalıyor.Yüz binlerin katıldığı dev mitingler ile haklarını arayan Müslümanlar şimdilerde sadece küçük sokak gösterileri düzenleyebiliyor. Başörtüsünü savunamayan neyi savunur?
Her şeye rağmen tesettüre riayet etmeyen başörtülülerin davranışları hoş görülemez. Allah’ın (c.c) emri bellidir ve Cenab-ı Hakk herkese akıl nimetini bahşetmiştir. Başörtülüler (Türbanlılar mı demeliydim?) bu davranışları ile savunma alanlarının dışına çıktılar. Ne diyelim “İnanca saygı, tesettüre özgürlük”

Hamdi YILMAZ
http://www.anadolugenclik.com.tr/

Hiç yorum yok: