MAKSAT ABDÜLHAMİT'İ KÖTÜLEMEK
15 Kasım 2007 Perşembe 09:47
Milliyet gazetesi köşe yazalarından Güneri Civaoğlu Sultan Abdülhamitle ilgili yazmış olduğu köşe yazısında sultanı küçük düşürücü cümleler kullanmıştır. Peki Sultan Abdulhamit kimdir?
Osmanlı padişahlarının otuz dördüncüsü ve İslam halifelerinin doksan dokuzuncusu. Saltanatı: 1876-1908 Babası: Abdülmecid Han - Annesi: Tir-i Müjgan Sultan Doğumu: 21 Eylül 1842 Vefatı: 10 Şubat 1918 Çok iyi bir tahsil görerek din ilimlerini ve Fransızcayı mükemmel bir şekilde öğrendi. Amcası Abdülaziz Han onu Mısır ve Avrupa seyahatlerinde yanında götürdü. Abdülaziz Han'ı tahttan indirip şehit ettiren, böylece Osmanlı Devleti'nde idareyi ele geçirin batı kuklası bazı paşalar, V. Murat'ın şuurunun bozulması üzerine, devlet işlerine karışmaması ve yalnız millet meclisinin çıkaracağı kanunlara göre hareket etmesi şartıyla, Abdülhamid Han'ı sultan ilan ettiler. Tahta çıktığında Osmanlı Devleti tam bir bunalımın eşiğindeydi. Karadağ ve Sırbistan'da savaş aleyhimize dönmüş, Bosna-Hersek ve Girit'te ayaklanmalar çıkmış, mali kriz son haddine varmıştı. Bu arada sadrazam Mithat Paşa ve arkadaşlarının isteği üzerine 23 Aralık 1876'da Birinci Meşrutiyet ilan edildi. Ancak gayrimüslimlerin dahi yer aldığı Meclis-i Mebusan'ın ilk işi Rusya'ya harp ilanı oldu. 93 harbi diye tarihe geçen bu savaş, Osmanlı Devleti için tam bir felaket getirdi. Ruslar İstanbul önlerine kadar geldi. Bir milyondan fazla Türk, Bulgaristan'dan İstanbul'a hicret etti. Mütareke isteyen Sultan Abdülhamid, ilk iş olarak devleti parçalanma ve yok olma yoluna doğru götüren Meclis-i Mebusan'ı kapattı (13 Şubat 1878) ve devlet idaresini eline aldı. Ayastefanos antlaşması ile Osmanlı Devleti Makedonya, Batı Trakya, Kırklareli, Kars, Ardahan ve Batum'u kaybediyordu. Ancak İngiltere ile anlaşan Abdülhamid Han, Kıbrıs'ın idaresini onlara bırakmak şartıyla, yeniden topladığı Berlin Konferansı'nda kaybedilen toprakların bir kısmına sahip oldu. Abdülhamid Han büyük meseleler karşısında bunalan Osmanlı Devleti'ni bundan sonra dahiyane bir siyaset, adalet ve fevkalade bir kudretle yönetti. Düyun-u Umumiye idaresini kurarak iki yüz elli iki milyon tutan devlet borçlarını yüz altı milyona indirdi. Memlekette büyük bir imar faaliyeti ile eğitim ve öğretim seferberliği başlattı. Çoğu şahsî parasından olmak üzere cami, mescit, mektep, medrese, hastane, çeşme, köprü vs. gibi toplam 1552 eser yaptırdı. Ülkenin dört bir yanını demiryolu ile döşedi. Yunanlıların Girit'te isyan çıkarıp, Türkler arasında toplu katliamlar yaptırmaya başlamaları üzerine, Yunanistan'a harp ilan etti. Alman kurmaylarının altı ayda geçilemez dedikleri Termopil geçidini 24 saatte aşan Osmanlı ordusu, Atina önüne vardı. Yunanistan'ın tamamen Osmanlı eline geçeceğini anlayan Avrupalı devletler, sulha zorladılar ve bunda muvaffak oldular. Yahudilerin Filistin'de bir cumhuriyet kurma teşebbüslerinin karşısına çıktı. Onların Osmanlı borçlarını bütünüyle silelim tekliflerini reddetti. Bu toprakların kanla alındığını, asla terk edilemeyeceğini sert bir dille bildirdi. Filistin topraklarının yahudilere satılmaması için gerekli tedbirleri aldı. Doğu Anadolu'da Ermeni hareketlerine karşılık Hamidiye alaylarını kurdu ve bölgede asayişi temin ile Osmanlı hakimiyetini pekiştirdi. Sultan Abdülhamid Han'ı tahttan indirmeden Osmanlı Devleti'ni parçalamanın ve İslam'ı yok etmenin mümkün olmadığını gören bütün iç ve dış düşmanlar bu Türk hakanına karşı cephe aldılar. Bir taraftan Sultan'ı gözden düşürmek üzere her türlü iftira ve kötüleme kampanyaları yaparlarken, diğer taraftan suikastlar tertip ettiler. Ermeni asıllı Fransız yazar Albert Vandal'ın "Le Sultan Rouge=Kızıl Sultan" şeklinde ortaya attığı iftiraları aynen alan bazı gafiller, ansiklopedilere bunları yazarak genç nesilleri aldattılar. Bu arada Padişah'ın devlet idaresinde nüfuzunu kırmak isteyen batılılar, İttihat ve Terakki mensuplarını kışkırtarak 23 Temmuz 1908'de İkinci Meşrutiyeti ilan ettirdiler. Böylece otuz yıl durmuş olan facialar tekrar başladı. 31 Mart Vakası sebebiyle İttihat ve Terakki ileri gelenleri tarafından tahttan indirilen Abdülhamid Han, Selanik'e gönderildi (27 Nisan 1909). 10 Şubat 1918'de Beylerbeyi Sarayı'nda vefat eden Abdülhamid Han'ın naşı Çemberlitaş'ta dedesi Sultan II. Mahmut'un türbesindedir.II. Abdülhamit Han'ın güzel ahlakı, dine olan bağlılığı, edep ve hayasının derecesi, akıl ilim ve adaletinin çokluğu, milleti için gece-gündüz çalışması, düşmanlarına bile iyilik yapması, ciltler dolusu eserlerle anlatılmaktadır. Onun tahttan indirilmesinin üzerinden 10 yıl geçmeden imparatorluğun dörtte üçünün elden çıkması, memleketi 33 yıl nasıl idare ettiğine en açık delildir. Yine Abdülhamid Han'ın tahttan indirilmesiyle beraber kan gölü haline çevrilen Ortadoğu'da hala huzur tesis edilememiş olup, Arap alemi siyonizmin oyuncağı haline gelmiştir. Vaktiyle İttihat ve Terakki fırkasının içinde Abdülhamid Han'a düşmanlık eden Filozof Rıza Tevfik ve Süleyman Nazif pişmanlıklarını aşağıdaki şiirliri ile dile getirmişlerdir.Tarihler adını andığı zaman, Sana hak verecek hey Koca Sultan, Bizdik utanmadan iftira atan, Asrın en siyasî Padişahına.(Rıza Tevfik)-------------------------------------------------------Padişahım gelmemişken ya da biz,İşte geldik senden istimdada biz, Öldürürler başlasak feryada biz,Hasret olduk eski istibdada biz.(Süleyman Nazif)
**********************************************************************
Peki Güneri CİVAOĞLU ne diyor? (milliyet)
Halife Sultan Abdülhamit "rom" içerdi.TV söyleşimizde torunu Ertuğrul Osman Efendi, "Dedeniz Abdülhamit Han alkol alır mıydı?" soruma bu cevabı vermişti.İzahı da şöyleydi:"Karayip Adalarının içkisi olan rom, şekerkamışından elde edilir. Kısacası şeker suyudur.Dedem şekerkamışından yapılan 'rom'u İslamdaki içki yasağının dışında olarak yorumlamıştı..."Kanal D'de yayımlanan "Bıçak Sırtı" dizisi Osmanlı hanedanı ekseninde bir öykü.Dizinin kahramanlarından biri de Orhan Ertuğrul.Hayattaki Osmanlı ailesinin bugünkü reisinden bir öncesi de aynı ismi taşıyordu.Dizi için TV programı çekiminde daha önce New York'taki konutunda Ertuğrul Osman Efendi'yle yaptığım söyleşiden video görüntüleri izledim."Abdülhamit Han'ın rom içtiği" yolundaki açıklaması o zaman dikkatimi çekmemiş. Şimdi bu söylemi satırlarıma yansıtmamın nedeni ise, Ankara'da bütçe tartışmaları bağlamında şarap vergisinin yüksek tutulması yolundaki AKP tavrıdır.Hatta onlara göre "vergi yüksek olsun, satış fiyatları yükselsin... Böylece kimse iş hayatına sarhoş gelmesin(!!..)" Zihniyeti kitakse...Böyle bir açıdan bakarsanız tam üyesi olmak çabasında bulunduğumuz AB'nin tüm ülkelerinde herkes işe sarhoş geliyor olmalı(!!..) Çünkü o ülkelerde hem alkollü içeceklerden alınan vergi oranı daha düşük, hem de fiyatlar...Ama bu sadece komik bir iddiadır.Fikri ve zikri
Aslında gerçek kaygı elbette "insanlarımızın şarap içip işe sarhoş gelecekleri" gibi bir zırva iddiadan kaynaklanıyor değil.
Gerçek şu ki... "Şarap" bu kesim için "günah..."Çünkü... Kutsal kitabımızın indiği yıllarda alkollü içki olarak tanınan sadece şaraptı.O nedenle bir süredir anayurdu olarak bilinen bu coğrafyada şarap üretimi, tüketimi "türlü-çeşitli" bahanelerle engelleniyor.Oysa... Şarapçılık ciddi bir atılımda. Uluslararası rekabete açılan şaraplar üretiliyor.Konuyu "İslam" ile değerlendirenler, halifeleri Sultan Abdülhamit'in alkol yorumundan yüzyıl sonra artık hiç değilse birkaç adım önde olmalılar.Frak, smokin, şarap gibi simgeler üzerinden siyaset, AB üyeliği yolundaki 21. yüzyıl Türkiye'sine yakışmıyor.
www.haberdem.com
22 Kasım 2007 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder