22 Kasım 2007 Perşembe
ETKİNLİK TELAVİV'E ENDEKSLİ
ETKİNLİK TELAVİV'E ENDEKSLİ
15 Kasım 2007 Perşembe 14:55
AKP iktidarının bölgesel etkin rolü nedense hep Washington-Tel Aviv'e ayarlı gerçekleşiyor.Kenan Çamurcu'nun Şimon Perez'in Türkiye programından yola çıkarak Fikri Takip'te kaleme aldığı yazısı:
Dünyanın son ırkçı rejimi olan ve gizli açık tüm itirazlara rağmen utanç verici biçimde hâlâ varlığını sürdürebilen "İsrail" isimli devletin cumhurbaşkanı Peres, ülkemizin alnına çalınmış en büyük kara olarak TBMM’de konuştu. Bunun, Hitler rejiminin Meclisimizde kendini ifade etmesinden hiçbir farkı yok. Tarih, TBMM’ye sürülen bu kara lekeyi asla unutmayacak. Meclis’e bu karayı çalanları da.
Ortadoğu’ya yabancı, göçmen ve saldırgan İsrail rejiminin temsilcisi Peres, Türkiye’nin Meclis’inde Türkiye’yi soydaş ve dindaş komşularına karşı kışkırtan yalanlarla dolu bir konuşma yaptı ve Meclis’te milleti temsil eden vekiller de ne yazık ki bu konuşmayı alkışlarla takdir etti.
Oysa bu vekiller, kâhir ekseriyeti İsrail’in saldırgan ve zalim bir rejim olduğuna inanan bir milleti temsilen orada bulunuyorlardı.Peres’in Meclis’te konuşmasını Skytürk televizyon kanalına değerlendiren Yeni Şafak yazarı Hakan Albayrak, bu durumu utanç verici bulduğunu söyledi.
Muhalif ve bağımsız kalma uğruna AKP iktidarının zulmünü fazlasıyla yaşayan biri olarak benim aynı kanalda bunu söylemem kolay belki de, iktidarın resmi yayın organı Yeni Şafak’ta yazan Hakan Albayrak’ın bunu dile getirmesi hayli cesurca.
Zira aynı gazetenin sözde ABD ve İsrail’in politikalarına karşı çıkan başka bir yazarı, aynı günlerde Peres ve Abbas’ın Ankara buluşmasının tarihi öneminden dem vurup duruyordu. Bu buluşmayı, Türkiye’nin (bunu AKP hükümeti olarak anlamak lazım) bölgesel sorunlarda belirleyici rol oynamaya başladığının göstergesi sayıyor ve bundan böyle Türkiye olmaksızın bölgede hiçbir şey yapılamayacağının kanıtı olarak sunuyordu.
Sanki bu olay, AKP hükümetinin inisiyatifi ve gücüyle gerçekleşmiş de aslında “yeni Ortadoğu” içinde Türkiye’ye biçilmiş rolün gereği yerine getirilmiyormuş gibi.
Filistinlilerin topraklarının Siyonist çetelerin terör faaliyetleriyle adım adım işgal edilmesi ve Filistinlilerin etnik arındırmaya tabi tutulmasıyla ortaya çıkabilen İsrail rejimini normalleştirmeyi dış politika amacı yapan Washington, Türkiye’yi bu işte istihdam etmemiş gibi sanki.
Sanki “yeni Ortadoğu”nun hedefi ve amacı, başkenti İsrail olan yeni bir Ortadoğu kurmayı herşeyin önünde ve üzerinde tutmak değilmiş ve AKP iktidarı da bu hedefin oyuncusu olmayı kabul etmemiş gibi.
Yeni Şafak’ın dış politika yazarına göre bütün bunların hiçbiri değil ve Türkiye, AKP hükümetiyle öyle ataklar yapıyor ki, başta ABD olmak üzere hiçbir küresel aktör Türkiye olmaksızın bölgede hiçbir politikasını hayata geçiremeyecek durumda.
Bu yorumun doğrulanıp doğrulanmayacağını önümüzdeki günlerde test edeceğiz.
Eğer Türkiye, Filistin sorunu dahil, bölgesel sorunlarda bölgenin tüm ülkelerinden daha etkin bir rol oynuyorsa ve Türkiye’nin tezleri olmaksızın hiçbir küresel ve bölgesel güç, bölgesel sorunlarda adım atamıyorsa bunun somut sonuçlarını mutlaka görmemiz gerekir.
Ama tabii, bu sonucu görmeden önce sormamız gereken bir iki soru var.
AKP’lilerin yönettiği Türkiye, madem bölgesel konularda bu denli etkin, neden o etkinliğini kullanıp kimi meselelerin çözümünü kolaylaştırmıyor?
Mesela neden bu etkinliğini İsrail’in 33 gün boyunca Lübnan’a saldırmasını önlemede kullanmadı? Savaşı önlemek bir yana, neden bu savaş boyunca kendi topraklarındaki İncirlik Amerikan üssünden İsrail’e günlük mühimmat sevkiyatını bile engelleyemedi? Ama buna karşılık, Lübnan’a yardım götürüyor gerekçesiyle İsrail’in talebi üzerine İran kargo uçaklarını Diyarbakır’a inmeye zorlayıp arama yaptı?
Aynı günlerde Venezüella’dan dönen İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın maiyetindeki İranlı diplomatları taşıyan uçağı, uluslararası kurallara aykırı biçimde (rivayete göre Amerikalıların ve İsraillilerin talebi üzerine) İstanbul’da indirip saatlerce alıkoyan yine aynı Türkiye değil mi? Yani AKP’nin yönetiminde, küresel güçlerin Ortadoğu’da kendi başlarına hareket edemeyecekleri kadar etkin ülke!
Bu kadar etkin olan AKP iktidarı, neden İsrail’in Gazze’ye ölüm yağdırmasına küçük bir mola bile aldıramadı, aldıramıyor? Neden Gazze’deki milli birlik hükümetine karşı darbe girişiminde bulunan Fetih’i ikna edip, Filistin’in Gazze ve Batı Şeria biçiminde bölünmesine engel olamadı? Neden Amerikalıların, Avrupalıların ve İsraillilerin Filistin’in bölünmesini canı gönülden desteklemelerinin önüne geçemedi?
Türkiye, aksine, Filistin’in bölünmesinin önüne geçmekten ziyade, Yeni Şafak yazarının iddia ettiği etkinliğini, TOBB öncülüğünde Gazze’de kurulması planlanan, ama Filistin’de bölünme başladığında hemen Batı Şeria’ya kaydırılan organize sanayi bölgesi projesi ile desteklemedi mi?
Türkiye’nin madem bu denli vazgeçilmez ve önüne geçilmez bir bölgesel etkinliği var, öyleyse AKP iktidarı neden bu etkinliği Lübnan’ın parçalanmasına çalışan ABD politikalarını caydırma yönünde kullanmıyor? Neden ABD-İsrail uzantısı 14 Mart iktidarını muhalefetle uzlaşmaya zorlamıyor da yüzyedüz haklı olan muhalefeti, 14 Mart grubunun Washington’dan yönlendirmeli bünyeye yabancı isteklerine boyun eğmeye teşvik ediyor?
Türkiye’nin etkinliği madem böylesine derin de, Lübnan ve Filistin topraklarına tecavüz sırasında esir alınmış 4 İsrailli askerin serbest bırakılması için kendini telef ederken, neden İsrail zindanlarında tutuklu 1000’in üzerinde kadın, çocuk, erkek Filistinli ve Lübnanlının özgürlüğüne kavuşması için görünen hiçbir çabası yok? Dışişleri bakanlığı sırasında Abdullah Gül, neden gizli saklı İsrailli askerlerin aileleriyle görüşmeler yapıp onları teselli ediyor ve çocuklarının kurtulması için gayret göstereceğine dair sözler veriyor da Filistinli ve Lübnanlı bir tek aileyle bile görüştüğünü hiç olmazsa propaganda kabilinden kamuoyuna duyurmuyor?
AKP’nin yönettiği Türkiye madem bölgede küresel güçlerin kendi başına iş yapamayacağı kadar etkin, öyleyse neden Gül’ün İsrailli askerlerin aileleriyle yaptığı gizli görüşme ortaya çıkınca Gül başta olmak üzere AKP’liler buna acaip bozuldular? Türkiye’nin etkinliğini teşhir edeceği alan, Peres ve Abbas’ı Filistin’in bölünme planına tescil manasına gelecek bir ekonomik projede Ankara’da buluşturmak mıdır, yoksa Gazze ve Batı Şeria’nın birleşmesini sağlayarak güçlü bir Filistin hükümetiyle İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesini sağlamak mı?
Acaba hiç merak etmiyor muyuz; AKP iktidarı neden Türkiye’nin gücünü sadece Washington politikalarıyla uyumlu alanlarda göstermeyi tercih ediyor da bölgenin çıkarına bir tek risk sahasında deneme kabilinden de olsa hiçbir varlık göstermiyor?Sahi, Filistin’de düzenlenmiş ilk ve tek genel seçimde birinci parti olarak çıkmış ve hükümeti kurma hakkını kazanmış olan HAMAS’n temsilcisini alelusül bir protokol ve ziyaret çerçevesinde Türkiye’ye getirip arka kapılardan yolcu etmek bölgesel etkinliği küreselleşmiş bir Türkiye varsayımıyla nasıl bağdaşabiliyor?
O etkin Türkiye ki, Pakistan ve İsrail’i İstanbul’da kaçak göçek buluşturup diplomatik ilişki başlatıyor ve bunu kendi inisiyatifi ile yaptığını iddia ediyor, ama AKP hükümetinin hiçbir üyesi bu girişime sahip çıkmıyor, dahası, bu işle görevlendirilmiş Mehmet Aydın, konudan haberi bile olmadığını söylüyor. Fakat sorulduğunda, bu girişim, AKP yönetimindeki Türkiye’nin bölgesel etkinliğinin güçlü kanıtlarından biri oluyor.
Seçilmiş Filistin hükümetinin iktidar partisi HAMAS’ı temsilen Türkiye’ye gelen Halid Meş’al’e illegal örgütün aranan suçlusu muamelesi yapılması bile İsraillileri kesmemiş olacak ki, AKP iktidarı, tepkileri dindirmek için Suriye-İsrail barışmasına yarayacak gizli arabuluculuk çabaları yürütüyor da biz bunu Sabah gazetesi yazarı Erdal Şafak’ın, bu çabayı başarı ve özveriyle yürüttüğünü söylediği Büyükelçi Ahmet Davutoğlu’na minnettarlık ifade eden teşekkür yazısından öğreniyoruz.
“Yeni Ortadoğu”da Suriye-İsrail barış projesinin hangi amaç taşıdığını bilmeyen kaldı mı?
Tekrarlayalım: Lübnan’ı göreceli olarak Suriye’nin denetimine bırakma ve İsrail’in Culan (Golan) tepelerinden çekilmesi karşılığında İsrail’le diplomatik ilişki kurulması, İsrail’in bölgede normalleşmesine katkı, Şam’ın Tahran’la ilişkisini kesmesi, HAMAS ve Hizbullah’la stratejik işbirliğini sona erdirmesi, Filistin konusunda Washington-Tel Aviv ekseninin politikalarına destek vermesi.
AKP’nin yönettiği Türkiye, Ortadoğu’daki bölgesel etkinliğini işte böyle bir amaç ve hedef için seferber ediyor!
Türkiye’nin, AKP yönetiminde, cumhuriyet tarihi boyunca ilk kez Ortadoğu’ya ve Doğu’ya böylesine açıldığını konu eden değerlendirmelerdeki genellemeleri bir yana bırakıp somut olarak neler yapıldığına bakmak gerekmez mi?
Irak sorununda bölge ülkelerinin İstanbul’da buluşması veya Filistin sorununda Fetih lideri Abbas ile İsrail Cumhurbaşkanı Peres’in Ankara’da aynı masa etrafında oturması tek başına Türkiye’nin etkin rolüne işaret etmez. Meselenin halkla ilişkiler boyutunu dışta tutarsak, bu buluşmalardan Türkiye’nin ne tesirine, ne de tezlerine dair herhangi bir fikir edinmemiz mümkün değil. Çünkü ülkelerin temsilcileri her gün her yerde bir araya geliyor ve müzakereler yapıyorlar.
Biz, bu buluşmaların sonuçlarına bakacağız. Türkiye’nin bu buluşmalarda ve sonrasında hangi görüşleri dile getirdiğine ve açılım sayılabilecek hangi tezleri ortaya koyduğuna dikkat kesileceğiz.
Peres ve Abbas’ın Ankara buluşmasını “tarihi” yapanın ne olduğunu soralım önce. Neden Türkiye’de kimi çevreler bu buluşmayı yere göğe sığdıramadı? Bu buluşmada, Filistin sorununa ilişkin farklı ve açılım sayılacak hangi görüş dile getirildi?
Türkiye, hangi dikkat çekici önerisiyle bu buluşma vesilesiyle Filistin sorununda etkin rol oynamaya başladı?
Hükümetin taraftarı kimi yazarlar, bu buluşmanın tarihi önemini tekrarlayarak artık bölgede Türkiyesiz hiçbir şey yapılamayacağının anlaşıldığını söylüyorlar. Filistin sorununda Türkiye olmaksızın hiçbir şey yapılamayacağı görüşünün AKP hükümetine selam çakma iskontosunu düştüğümüzde geriye ne kalacağını soranlara iyimser bir cevabımız olamayacak.
Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın (Ebu Mazin), zaten Ortadoğu turu yapmaktayken (belli ki Amerikalıların siparişi üzerine) Türkiye’ye de uğramasına yüklenen anlamın ne Batı dünyasında, ne de Ortadoğu’da, öyle yansıtıldığı gibi bir karşılığı olmadığını görüyoruz. Üstelik Abbas’ın Mısır’da HAMAS’a karşı sert tavrı konusunda aldığı eleştirinin zerresi Türkiye’de görülmedi. Ne Başbakan Erdoğan, ne de Cumhurbaşkanı Gül, Abbas’a, Mısırlıların yaptığı gibi Filistin’deki siyasi krizi tırmandırmaması, uzlaşma ve siyasi müzakere ile sorunun çözümüne katkı yapması gerektiğini söyleselerdi “Türkiye’nin etkin rolü”nden gönül rahatlığıyla sözedebilirdik.
Oysa AKP’nin yönetimindeki Türkiye, Filistin sorunu dendiğinde mesela Filistin’deki iç gerilim ve siyasi krizi bir tür Arapların kendi iç işi olarak görüyor ve meseleden uzak duruyor. Bölgesel rol dendiğinde de ilk aklına gelen, Atlantik şartına uyumlu ve kesinlikle İsrail’in çıkarlarına ayarlı tavırlarla yapıcı davranmak oluyor.
Hükümet, Irak konusunda da böyle davranmıyor mu?
AKP iktidarının Irak politikası(zlığı); Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve İran’ın Irak sorunuyla ilgilenmesine hiç benziyor mu?
Sanki Irak Arapların iç işi ve Şiilik durumundan da İran’ı ilgilendiriyor ve Türkiye ancak bağımlı olduğu Atlantik politikaları çerçevesinde Irak konusuyla ilgilenebilir!
Netice itibariyle, Türkiye, Peres-Abbas buluşmasının sadece medyatik kazancı ile yetinecek gibi gözüküyor. Cumhurbaşkanı Gül’ün, iki lideri iki yanına alarak fotoğraf vermeye özen göstermesi bunun açık kanıtı. O fotoğraf verildi ya, bundan sonra hiçbir şey olmasa da ne gam!
Peki, Türkiye’ye o fotoğraf rüşvetini veren Peres, tamamen Türkiye’nin kara kaşının hayrına mı Ankara’ya geldi sanıyoruz?
Böyle sanmayalım!
Türkiye’nin parlamentosunda, çoğunluğunu AKP’lilerin oluşturduğu heyette Peres dedi ki, “Farkında değilsiniz ve anlamıyorsunuz, sizin asıl düşmanınız hemen yanıbaşınızdaki İran!”
AKP’li vekiller de bu yakıştırmayı alkışladı.
Peres, “bölgede terör kaynağı İran ve barış yanlısı Türkiye olmak üzere iki ekol var” görüşünü tam kalbimizden bütün bölgeye söylemek üzere buraya geldi.
Söyledi ve alkış aldı!
Herhalde her bir alkış, Suriye’nin, İran’ın, Lübnan’ın, Irak’ın yüreğini yakıp kavuran bir acıya yolaçmıştır. Meclis’in yüzde 65’ini oluşturan AKP’lilerin çoğu Peres’in ne dediğinin, neyi kasdettiğinin ve söylediği lafların nereye gittiğinin farkında bile değildir mutlaka. Ama bu mazeret, suçluluk bakımından kabahatten de büyük değil mi?
Verdiği söyleşilere, Meclis konuşmasına ve medyada yeralan “istihbarat paylaşma” haberlerine bakılırsa, Peres’in bu ziyarette Ankara’yı “İran tehdidi” konusunda aydınlatmaktan başka hiçbir amaç taşımadığı bile söylense ikna olunabilir.
İsrailliler, İslami kesimden veya değil, iktidar taraftarı safdil kimilerinin yazıp söylediği gibi Filistin-İsrail barışı konusunda Türkiye’ye ihtiyaç duyulduğu yönündeki safdil yorumlarla pek bir eğleniyor olmalılar.
Peres-Abbas buluşmasının ikaz ettiği önemli gerçek, Erdoğan hükümetinin, iktidarı korumak için ihtiyaç duyduğu dış desteğe hangi boyutta râm olduğunun bir diğer göstergesidir.
AKP iktidarı, gizli kapaklı ilişkilerle kimlere hangi taahhütleri verdiğini bilmediğimiz bir mecrada yürüyüşüne devam ediyor.
ABD Başkanı Bush ile Başbakan Erdoğan’ın Oval Ofis’te baş başa ne görüştüklerini kimse bilmiyor. Tıpkı daha önceki baş başa görüşmelerinde neler konuşulduğunun bilinmediği gibi.
Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın Ağustos 2006’da, tam da İsrail’in Lübnan’a saldırdığı 33 günlük savaş sırasında Türkiye’ye yaptığı gösterişli gezide de neler konuşulduğunu bilmiyoruz.
İçyüzünü bilmediğimiz ilişkiler, gün oluyor İstanbul’da Pakistan-İsrail buluşması olarak karşımıza çıkıyor, gün oluyor İsrail’in Lübnan’a saldırıları sırasında Hizbullah lideri Nasrallah’ın yerinin İsraillilere bildirilmesi biçiminde karşımıza çıkıyor, gün oluyor İran’ın yalnızlaştırılması için Suriye-İsrail uzlaşması yolunda seferber olmak şeklinde karşımıza çıkıyor.
Peres-Abbas buluşmasının yarın karşımıza nasıl çıkacağını bilmiyoruz.
İslami kesimlerin bütün bu olan bitene son derece olumlu gözle bakmasındaki faciayı ayrıca değerlendirmek gerek.
Liberallere söylenecek bir şey yok. Onlar zaten AKP’nin Türkiye’yi küresel hegemoniye uyumlu hale getirmesini beklediklerinden “Filistin-İsrail barışı” adı verilen şeyin İsrail’i bölgede normalleştirmekten başka amacı bulunmadığına herhangi bir itirazları bulunmuyor. Ama AKP’nin çevresinde kümeleşmiş İslamcılar ya da eski İslamcılar ve muhtelif İslami kesimlere ne demeli?
AKP iktidarının bölgesel etkin rolü nedense hep Washington-Tel Aviv'e ayarlı gerçekleşiyor diyen Kenan Çamurcu'nun İsrail Cumhurbaşkanının Türkiye ziyaretine ilişkin değerlendirmelerini içeren yazısı
Hiçbir Arap ülkesi Filistin’i bölüp parçalayacak ve işgalin devamını sağlayacak platformlara ev sahipliği yapma riskini almaya yanaşmazken Türkiye’de “dindar” AKP’liler, bayılarak bu rolü üstlendiler.
Yeter ki üç beş kuruş mali destek gelsin!
O mali kaynağın da Türkiye’ye girmesiyle değil, yatırım sırasındaki komisyonlar, ihaleler ve paya düşenlerle ilgili olduklarına hiç kuşku yok.
İsrail’i ilk tanıyan ülke olmanın utancı yetmiyormuş gibi, şimdi de AKP’li dindarlar sayesinde parlamentosunda konuşturan Müslüman ülke olma ünvanını kazandık.
Peres, Meclis’te konuşurken Filistin’de Siyonistlerin katliamları, Suriye ve Lübnan’a saldırma hazırlıkları, işgal ve talanları devam ediyordu.
Peres, biz nasıl PKK’yı anlayamıyorsak kendisinin de HAMAS’ı anlayamadığını söylemiş!
Bölgemizin yabancısı, göçmen ve işgalci Siyonist çetenin günün birinde devlet olmasını ve işgal ettiği toprakların yerli halkını büyük güçlerin yardımıyla oradan sürüp çıkarmasını kim anlayabilir peki? Bu adaletsizlik ve haksızlığı kim izah edebilir?
Türkiye’nin Meclisine işte böyle bir rejimin temsilcisi ayak bastı.
AKP iktidarının Türkiye’yi bölgesinde etkin güç yapmasının başkaca anlamı bulunduğunu anlatacak biri varsa çıksın söylesin de görelim!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder