Başını üzüntüyle öne eğmiş. Henüz on altı, on yedi yaşında. Büyükçe bir salonun önündeki sahnede duruyor. Ve ağlıyor. "Neden bu kadar insafsız, bu kadar vahşi, bu kadar barbarsınız?" "Neden çocuklarınızı böyle aldırmazca üzüyorsunuz?"
Öğretmenler Günü için yapılan kompozisyon yarışmasını kazandığı için davet etmişler onu oraya. Ödülünü alması için sahneye çağırmışlar. Tam ödülünü alacağı sırada, aşağıda oturan kaymakamla binbaşı "İndirin onu oradan" demişler. Herkesin önünde, "bu ödülü almaya layık birisi olmadığı" yüzüne vurularak aşağıya İndirilmiş. "Neden" diyebilmiş sadece genç kız, "Neden?" Böylesine aşağılanmasının, herkesin önünde utandırılmasının nedenini öğrenmek istemiş. Bunun insanlığa, adalete, vicdana uyan bir cevabı yok elbette. Kendini bir an o kızın yerine koyabilecek kadar duygu ve zeka sahibi biri, o kızın orada nasıl bir acı hissettiğini anlayabilir. Ve, aynen o kız gibi sormak ister: "Neden?"
"Neden bu kadar insafsız, bu kadar vahşi, bu kadar barbarsınız?"
"Neden çocuklarınızı böyle aldırmazca üzüyorsunuz?"
Bu kötü kalplilik mi bilmiyorum ama o çocuğa öyle davrananların da aynı muameleye uğramasını İstiyorum. Vali, kaymakamı aynı tavırla herkesin önünde sahneden indirtsin, o binbaşıyı "İndirin onu oradan" diyerek komutanı utandırsın.
Ama tabi böyle şeyler olmayacak. "Devletimizin görevlilerinin" başına gelmez bunlar. Başörtülülerin, Kürtlerin, Alevilerin, solcuların, demokratların, milliyetçilerin, kısacası bu ülkede yaşayan halkın başına gelir. Bu devlet, öylesine tuhaf davranıyor ki insanlara, normal hiçbir devlet için akla gelmeyecek şeyler düşündürüyor…
Halk bölünüp kendi içinde çatıştığı sürece kimse devlet görevlilerinin birikimini, yeteneğini, zekâsını, entelektüel kapasitesini sorgulamayı akıl edemiyor. Birbirimizle uğraşmaktan başımızı çevirip devlete bakamıyoruz. Ama bir düşünün, sağcısıyla solcusuyla, Alevisi Sünnisiyle, Kürdüyle Türküyle, bu ülkede hapisten, işkenceden, baskıdan geçmemiş hiçbir kesim yok. Devlet, en çok "milliyetçileri" severdi, onlara bile neler yaptı... Çünkü aslında hiç kimseden yana değiller, sadece gerginliğin sürmesini istiyorlar. "Bölüyorlar, yönetiyorlar." İngilizler bunu "sömürgelerine" yapardı... Onlar kendi halklarına yapıyorlar.
27.11.2007 / AHMET ALTAN / TARAF
O küçük Tevhide’ye nasıl kıydınız?
Kozan İmam Hatip Lisesi 11. sınıf öğrencisi Tevhide Kütük, öğretmenler günü nedeniyle düzenlenen kompozisyon yarışmasında birinci oluyor. Törende ödülünü almak üzere sahneye çıktığında kaymakam ve garnizon komutanı talimat veriyor: ‘İndirin onu.’
Suçu neydi? Dağlıca baskınını mı gerçekleştirdi? Gabar’da askerlerimize pusu mu kurdu? Yeni terhis olmuş 33 askerimizi Bingöl’de otobüsten indiren o muydu?
Hayır... Başörtülüymüş. Sahneden inerken gözyaşlarına boğuluyor küçük Tevhide: ‘İniyorum ama neden?’ Cevap arıyor, bu anlamsızlığa. Aldığı cevap karşısında büsbütün yıkılıyor: ‘Senin kılık kıyafetin uygun değil.’ Göz yaşları sel olup akıyor…
Bu komedi daha ne kadar sürecek, bilmiyorum. Ama artık birilerinin kafasına ‘dank’ etmeli. Çünkü; Ötekileştirici, ayrıştırıcı, farklılaştırıcı, itici, kırıcı ve çatıştırıcı yaklaşımlar, toplumun birleşme yerlerini kanatıyor.
Kanama devam ettikçe, buna en çok sevinenler kuşkunuz olmasın Türkiye’nin kaosa sürüklenmesi ve parçalanmasını isteyenlerdir.
27.11.2007 / ŞAMİL TAYYAR / STAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder