22 Kasım 2007 Perşembe

ZİYARET İLE BAŞLAYAN SÜREÇ


ZİYARET İLE BAŞLAYAN SÜREÇ

20 Kasım 2007 Salı 16:06

A.Haydar Haksal'ın Şimon Perez'in Türkiye ziyaretiyle başlayan süreci değerlendiren köşe yazılarını sizin için toplu olarak sunuyoruz.


1.Bölüm

Şimon Peres Türkiye Parlamentosunda! -I-

Tarihin dönüm noktaları ihanetlerle de doludur. Bu ihanetlerin nasıllığı, niçinliği ve neliğinin ayrıntılarıyla ele alınmadıkça sorunların anlaşılması güç. Çünkü en küçük bir ayrıntı bize ipuçları vermede önemli.
Bugün tarihi iyi bilme zorunluluğu var. Deneyimler ve oluşlar tarihin kendinde mevcut. Bir süredir, üzerinde titizlikle durduğum, hamasetin yoğun olduğu bir zamanda cesaretle ele aldığım konuların geçmişle olan ilişkileri beni çok daha dikkatli olmaya yönetti. Bugün Doğu’da yaşananların temelinde yatanları bilmeden sonuçları üzerinde durmak insanı sağlıklı bir sonuca vardırmaz.
Üstat Necip Fazıl bugün yaşamış olsaydı Sultan Abdülhamit’in kemiklerini sızlatacak, onun ruhaniyetini incitecek bu davranışları görmüş olsaydı nasıl bir tepki vereceğini bilirdik. “Ulu Hakan Sultan Abdülhamit Han”ı tahttan indiren, Osmanlı Devleti’ni parçalayan, küçük parçalara bölen Siyonist hareketin geçmişten geleceğe olan bu yolculuğundan sonra gelinen durumun vahameti onu ne denli sarsacaktı. Büyük emeklerle ve çabalarla günlük Büyük Doğu gazetesini çıkarmak için kurulan matbaanın, kimler tarafından nasıl basıldığını, rotatiflerinin nasıl parçalandığını ve bu büyük idealin nasıl engellendiğini bugünün kuşakları bilmiyorlar. Üstat Necip Fazıl ve Büyük Doğu üzerine yaptığımız çalışmada bunları ayrıntılarıyla ele aldık. Masonların, Yahudilerin, Dönmelerin Türkiye üzerindeki oyunları Büyük Doğu’da çok geniş yer almaktadır. Bu konuyu ilgilendiren makalemiz Kültür Bakanlığı’nın yayımladığı Necip Fazıl kitabına alınmadı. Ancak şükür ki, kitabımız İnsan Yayınları’nda Necip Fazıl Büyük Doğu Irmağı adıyla yayımlandı.
Bunları niçin anlatıyorum. Önemli. Türkiye’nin sürüklenmekte olduğu süreci anlayabilmek açısından.
Olayların bu denli iç içe olduğu bir zamanda, zamanlamada İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres Türkiye’ye geliyor, Türkiye Parlamentosunda bir konuşma yapıyor. Kendi ifadesiyle bu fırsatı ve şansı Radikal Gazetesi yazarı Erdal Güven’e çok kısa ama çok belirleyici bir ifade ile dile getiriyor. “TBMM’de konuşmaya davet edilmem eşsiz bir girişim. Türkiye’de dinlenmenin de önemli olduğu” mesajını veriyor. Bu süreç yeni değil, aylar hatta yıllar öncesine dayanmaktadır. Şimon Peres bugün İsrail’in kuruluşunda yer alan en önemli isimlerinden biri. 29 yaşında savunma bakanlığı yapıyor, ilk ve hep şahinlerden. Bugün barış yanlısı gösterilmesine bakılmasın. İsrail’in kuruluşundan beri, oluşumunda ve gelişmesinde önemli bir yere sahip. Söylediği her cümle, anlattığı her durum nasıl bir konumda olduğunu gösteriyor. İsrail’in iki aşamasının olduğunu söylüyor, bir kuruluş dönemi, iki yeni dönemi. Kuruluş dönemindeki yerleşim süreci ve ondan sonraki süreç. Şimon Peres olayını nasip olursa ayrıntılarıyla ele alacağım. Yazımın girişi sayılabilecek bu bölümde bazı vurguları öne çıkarmam gerekmektedir.
Şimon Peres’in akıl hocası David Ben-Gurion’dur. NTV’deki söyleşisinde bunu dile getiriyor. David Ben-Gurion Osmanlı devleti zamanında milletvekili olma hayalini kuruyor.1 Bu hayalin önleyicisi, bir çok oyunun ters yüz edicisi ve direnicisi Sultan Abdülhamid Masonik ve semitik ruhlu İttihat Terakki tarafından tahttan indirilip, milliyetçilik hareketleriyle devlet paramparça edildikten, birlik bozulduktan, modern Türkiye kurulduktan sonra İsrail Devleti kuruluyor. Modern Türkiye kavramını özellikle vurguladım. Çünkü okuyacağınız yazı dizisinde Peres’in üzerinde durduğu en önemli vurgulardan biri Modern Türkiye’dir. Sadece modern Türkiye değil, modernleştirilmiş İslâm dünyasından söz etmektedir. Başka vurguları da var. Ekonomi ve siyaset. Bugünün iktidarı Akepe’ye yüklenmiş olan rol. Bütün bunları Şimon Peres’in bakış açısıyla ele alacağız.
Şimon Peres, rüyasında görseydi bu sonuca inanamazdı, diyemeyiz. Çünkü okuyacağınız bu yazı dizisinde sürecin nasıl işlediğini göreceksiniz.
1http://www.global-leaders.tv/arsiv/simon_perez.asp

*********
2.Bölüm

Masum yüzlü bir terörist Peres!
Akepe iktidarı, Türkiye’ye yeni şoklar yaşatıyor. Kimi şoklar vardır ki, insanı kendine getirir, bir yola ve düzene girilir. Kimi şoklar vardır ki insanı komaya sokar. Ne yazık ki Akepe ile birlikte yaşanan bu süreçteki şoklar, insanları uyuşturan, bilinç kırılmasına neden olan ve yenilgiyi peşinen kabul eden bir özellikte. Tuhaflıkların, açmazların, çelişkilerin iç içe yaşandığı bir süreç. Asıl şaşkınlık Akepe’ye oy veren inançlı insanların, oylarından ötürü vicdanen ne denli huzurlu oldukları. Dünya imparatorluğu kurmayı hedef seçen Siyonizmin suyunda, yolunda olanları ne denli benimsedikleri. Sonuçlardan bakılırsa Siyonist Yahudilerin ne kadar masum ve mazlum oldukları sanılacak. Nobel Barış ödüllü Şimon Peres Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde barış demeçleri verirken de terörist yüzünü saklamaktan kaçınmıyor. Uysallaştırılmış ve bağımlı hale getirilmiş bir Abbas kuklasıyla el ele tutuşmanın masumluğu sunuluyor. Bu, dünya barışı adına bir tablo olarak gösteriliyor. Bunu Türkiye yapıyor! Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı ise Filistin halkının ve Kudüs kültürünün ıtlafı ve imhasını görmezlikten gelerek “İsrail’in terörizmden olan mağduriyetini” dile getiriyor. Ruhani liderinin geçmiş zamandaki bir demecinin aynını oluşturuyor bu tutum. Mazlum Yahudilerin evlerinin balkonlarında rahatlıkla bir çay içmemelerinin yakınmasının aynısıdır bu da.
Ne günlere kaldık.
Peres’in geçmişini bilmesek, bugünkü yüzüyle onun masumiyetine bizler de kanacağız. Genç kuşaklar, elbette ki Peres’in kim olduğunu ne olduğunu bilmeyebilirler. Ne yazık ki, kan üzerine inşa olunmuş olan İsrail Devleti, bugün de varlığını kandan beslenerek sürdürmektedir.
Evlerinden, topraklarından, yurtlarından edilmiş olan Filistin halkı terörist ilân ediliyor.
Bakın İpek Cem’in Peres ile yaptığı söyleşide çok önemli bir vurgu yer almakta. “Belki dünyada barışın önündeki en büyük engel, Müslüman ülkeler bloğu. 1 milyar 200 milyon insan.”1 Bu ifadelerde yer alan korkunç bir tehdit bulunmakta. Ve bu adam bunları söylerken üzerinden çok geçmeden kalkıp Türkiye’ye geliyor, TBMM’de barış adına konuşma yapıyor. Gene aynı Peres’in bir başka konuşmasında Suriye imparatorluğunun ortadan kaldırılması gerektiğine dair önemli bir vurgusu bulunuyor. Yakın zamanda, Türkiye üzerinden Suriye’deki tesislerin vurulması da bunun bir göstergesi. TBMM’de yaptığı konuşmada, kendisiyle yapılan hemen bütün söyleşilerde ısrarla şu vurguyu öne çekmekte. Suriye’yi imparatorlukla niteleyen Peres benzer bir yaklaşımla İran’ı hedef almaktadır. Bunu da Türkiye üzerinden yapmakta.
“Irak’taki Baas rejiminin yıkılması, Ortadoğu’da İsrail’e yönelik stratejik tehditlerden birini ortadan kaldırmıştı. Ancak İsrail açısından diğer stratejik tehdit, İran’daki İslâm Cumhuriyeti giderek daha fazla tehlike arz ederek varlığını koruyor. İran’ın halihazırda geliştirmiş bulunduğu uzun menzilli Şihab Füzeleri bir yana, İsrail istihbaratı İran’ın bir yıl içinde nükleer bomba üretebilecek noktaya gelebileceğini savunuyor (Amerikan istihbaratına göre bu süre üç ila beş yıl) Peres de hem İsrail’in bekası hem de tüm Ortadoğu’nun güvenlik ve istikrarı açısından en büyük tehlikenin İran’daki rejim olduğunu düşünüyor.”2
Şimon Peres’in dünyasında İslâm dünyası bütünüyle bir tehdittir, bunu gizlemiyor. Ne yazık ki Dünya Müslümanlarının önderliğini yapmış bir milletin meclisinde yapıyor, yaptırtıyor.
Yazık, binlerce yazık.
Ey en radikaller, en Müslümanlar! Yastıklarınızda rahat uyuyun, çünkü siz iktidarsınız ve Siyonizm sizin ellerinizle bir milletin ve medeniyetin özüyle oynamaktadır.

1 http://www.global-leaders.tv/arsiv/simon_perez.asp
2 Erdal Güven, Radikal gazetesi, Şimon Peres ile röportajı, 11 Kasım 2007, s. 8.
***********

3.Bölüm

Siyonist Şimon Peres kimdir?

Şimon Peres’in hemen her zaman önemle üzerinde durduğu bir isimden söz etmiştik: David Ben-Gurion: 1886 yılında Polonya’da dünyaya gelir. Babası Siyonist bir gruba üye olan Ben Gurion, okul yıllarında babasının yolunu izleyerek Siyonist grupların içinde faaliyet gösterir. Dinden uzaklaşarak politik Siyonizme kayar.
Henüz yirmi yaşlarında iken o dönem Osmanlı toprakları olan Filistin’e göç eder. İlk yerleşim yeri olan portakal bahçelerinde ve şarap mahzenlerinde çalışmaya başlar. Osmanlı topraklarında gizli faaliyet gösteren Sion Çalışanları örgütünde etkin rol oynar, burada da örgüte muhalif tavır takınır. Göçmenlerin ve yerleşimcilerin kendi işlerini Diaspora’nın müdahalesi olmadan yürütme hakkı; İsrail’e göç etmenin her parti üyesinin zorunluluğu, İbranice’nin partisinin tek dili olması gerektiği konularında ısrar eder.
I. Dünya Savaşı ile İngilizlerle işbirliği içine girer. Siyonist örgütün önde gelenlerinden olan Ben Gurion, dönemin iktidarı tarafından yurt dışına sürgüne gönderilir. Ben Gurion, New York’a gider, orada da Siyonist faaliyetlerini sürdürür. I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere hariciye sekreteri Arthur Balfour’un geliştirdiği “Majestelerinin hükümeti Filistin’de Yahudi halkı içi milli bir anayurdun kurulmasına olumlu bakmaktadır.” deklarasyonuna uygun olarak faaliyetlerine hız kazandırır. New York’ta Ahdut ha-Avoda’yı (Birleşik Çalışma Partisi) kurar.
1934 yılında İsrail’e döner, bugünkü İsrail gizli servisi Mossad’ın ilk nüveleri olan Yahudi Ajansı’nı kurar. Bu ajans İsrail devletinin kurulmasında önemli faaliyetlerde bulunur, dağınık olan Yahudi toplulukların birleşmesinde çok etkin rol oynar. Ben Gurion’un özellikle bu dönemde İngiltere’nin Filistin politikasına karşı sert tedbirler aldığı göze çarpmaktadır. Mayıs 1948’de İsrail’in ilk başbakanı olarak İsrail’in kuruluş belgesini dünyaya deklare eder. İki dönem İsrail cumhurbaşkanı olan Ben Gurion 1973 yılında ölür. Ben Gurion budur. Peki Şimon Peres bu tabloda nerede durur? “Benim akıl hocam David- Ben Gurion’dur. Osmanlı zamanında parlamentoda milletvekili olmak hayalleri kurar.”1 İstanbul Hukuk Fakültesinde okur, bir müddet Beyoğlu civarında ikamet eder. Yakın zamanda Beyoğlu Belediye Başkanı Misbah Demircan Ben Gurion’un kaldığı evi restore ederek, müze olarak hizmete açar. İstanbul Hukuk Fakültesi hocaları da bu evin açılışında hazır bulunurlar. Siyonist Yahudi lobisinin ve günümüz Akepe iktidarının durduğu yeri görmemiz bakımından önemli bir durumdur bu.
Ben Gurion’un Osmanlı Parlamentosunda milletvekili olmaz, Şimon Peres de onun yardımcısı olma hayali gerçekleşmez, ama İsrail devletini kurduğu zaman çok genç yaşta, yani 29 yaşında savunma bakanlığının üst düzey yöneticilerinden biri olur. Savaş zamanında da kahraman ilân edilir. Arap İsrail savaşlarındaki bu başarısı onun geleceğini de belirler.2 Peres, önemli göndermelerde bulunduğunda Ben Gurion düşüncelerinden yararlanır.
Yahudiler Filistin’e iki aşamalı yerleşiyorlar. İlk dönemlerinde büyük paralar vererek toprak satın alıyorlar. Müslümanları köylerine mahkûm ederek. Bu dönemde İngilizler Filistinli Araplara hamilik yapıyorlar. Osmanlı devletinin gücünü kırmanın tek yolu budur. “Bu dönemlerde İngiltere Filistin’in hamiliğini üstlenmişti ve İsraillilerin mülk edinmesine muvafakat ediyordu.
İsrail tarafından Filistin topraklarının mülk edinilmesinin ikinci dönemi 1948’den itibaren başlar. Bu tarihten sonra satın alma merhalesinden gasp ve müsadereye geçildi. Arap çiftçileri kendi köylerinde kalmaya mecbur ettiler. Her türlü çiftçilik imkânlarını onlardan aldıkları için boş kalan arazileri bir müddet sonra terk edilmiş arazi diye duyuruyorlar ve kanunları uyarınca toprağı sahipsiz ilân edip el koyuyorlardı.”3
1 http://www.global-leaders.tv/arsiv/simon_perez.asp
2 http://www.global-leaders.tv/arsiv/simon_perez.asp
3 Dr. Abdulhüseyin Ferzad, “Filistin Şiiri üzerine”, Konuşan Meliha Şemdani, Türkçeye çeviren A. Kara, Yedi İklim dergisi, nr. 75-76, 1996, İstanbul, s. 65.
************

4.Bölüm

Siyonizm’in kafasında Türkiye’nin yeri

Türkiye üzerinde oynanan oyunlara baktığımızda, Siyonizm’in Türkiye’ye biçtiği role dikkatle bakmada yarar var. İsrail devletinin kişileri bireysel olarak o kadar önemli değil. İsrail’i yönetenler gelip geçicidirler. Daha düne kadar, Ben Gurion, Ariel Şaron’u konuşuyorduk. Bugün ise Olmert ile Şimon Peres’i konuşuyoruz yarın ise başkalarını. Siyonist yapının kurgusundan Türkiye’nin yeri neresidir? Şimon Peres’in Türkiye’ye bu tabloda belirlediği yerin üzerinde dikkatle durmalıyız.
Peres, Modern Türkiye veya modernizm diye bir kavramdan söz ediyor. Bu modernliğin nasıl bir şey olduğunu onun kendi ifadelerinden aktaralım.
“Belki dünya barışının önündeki en büyük engel, Müslüman ülkeler bloğu. 1 Milyar 200 milyon insan. Şimdi farklı düşünce tarzı var. Asıl gelecek Türkiye’de, İran değil.” (…) Türkiye Avrupa Birliğine girmeli.” (…) “Türkiye Avrupa birliği içinde son derece önemli bir oyuncu haline gelebilir. Hıristiyan alemiyle Müslüman alemini, Musevi alemini bir araya getirerek.”1 Burada dinler arası diyalog, medeniyetler arası diyaloğun nereden beslendiğini, kaynaklandığını görmeliyiz. Ayrıca Brüksel’i kıble olarak tayin eden güçlerin oynadığı rol de ortada. “Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi mutlaka üye yapması gerektiğini her fırsatta dile getiriyor… (…) “Yalnızca ekonomik ya da yalnızca askeri bir güç değil Türkiye. Aynı zamanda İslâm’la modernliğin pekala bağdaşabileceğini, bir insanın hem Allah’a hem de bilgisayarı gösterebileceğini gösteren örnek bir ülke sizinki. Modernizmin gereği olarak sürekli değişim gösteriyor aynı zamanda.”2 “Şu çok açık ki Tahran yönetimi hegemonya kurmak istiyor. İran bugün imparatorluk peşinde koşan tek ülke. Hem de teokratik, otokratik bir hegemonya bu. (…) “Ahmedinejad modernizmi gömüp hilafeti canlandırmak istiyor. Bu bölge için, dünya için bir felaket olur.”3 “Ayrıca mesela Ahmedinejad hiçbir zaman Avrupa Birliği üyesi olmak istemedi. Ama şurası açık ki Türkiye AB üyesi olmak istiyor ve Avrupa’nın da demokratik bir yapı olduğu ortada.”4
Peki bunu gerçekleştirebilmek için önce neler yapılmalı. Peres Cumhurbaşkanı seçildiğinde yaptığı konuşmada neler söylüyor ona bakalım. “Peres, gün gelip Lübnan’daki teröristlerin ve Suriye’deki diktatörlerin ortadan kalkacağını..”5 ifade ediyor. Şimdiki hedefi ise İran. Bunu çok açık dile getiriyor. Dolayısıyla bunu Türkiye üzerinden gerçekleştirecekler. Türkiye’ye biçilen modernliğin altında yatan duygu böylece belirginleşiyor.
İsrail’in konumu nedir, niçin Türkiye’yi bu kadar öne sürüyor? Gabi Levi Ankara’ya büyükelçi olarak atandığında şunları ifade ediyor. “İsrail, dünya devletlerini ve bölgeyi etkileyebilecek, bu konuda liderlik yapabilecek kuvvette değildir.”6 Çünkü Yahudiler bir başına bir güç değil. Araçları iyi kullandıklarında iyi bir güç haline gelebiliyorlar. Türkiye üzerinden bunu gerçekleştirme imkânına sahiptirler.
Çünkü şu aşamada Büyük Ortadoğu projesinin gerçekleşebilmesi için önem arz eden en temel sorun ekonomidir. Ekonomiyi yönlendirecek, ya da bunu gerçekleştirebilecek olan da siyasilerdir. Asker artık geri plana çekilmelidir. Askerin ne yapacağı belli olmaz. Modern Türkiye AB potasına iyice sokulur etkisiz hale getirilirse o zaman Museviler çok daha rahat hareket alanı bulabilirler. Kendi başına bırakılmış bir milyar iki yüz milyon İslâm alemi üzerinde söz sahibi olursa ipin ucu kaçabilir. AB potasına alınamayan İran bir tehlikedir. Bu ülke, onlara göre Irak’a benzetilmelidir. İran imparatorluğu da çökertilmelidir. Geçmişte Osmanlı devleti nasıl çökertildiyse öyle çökertilmeli, Orta Doğu darmadağın edilmeli Türkiye’nin eliyle Yahudi İmparatorluğu tesis edilmelidir. Bu konuyu işlemeyi sürdüreceğiz.

1. http://www.global-leaders.tv/arsiv/simon_perez.asp
2. Erdal Güven, Radikal Gazetesi, Şimon Peres ile yapılan söyleşi, 11 Kasım, 2007 s. 8
3. Erdal Güven, Radikal Gazetesi, Şimon Peres ile yapılan söyleşi, 11 Kasım, 2007 s. 8.
4. Abdülhamit Bilici, Zaman gazatesi, “Yahudi lobisinin AK Parti kaygısı yersiz” konuşma, 1 Eylül 2007. s. 20.
5. http://www.bircet.forumlari.net/bircet-post-19.html6. 7 Ekim 2007 (http://www.tumgazeteler.com/?a=2278703

Hiç yorum yok: